Okula yeni yazılmış gibi heyecanlanıyordu Ali…

A -
A +
Kafasındaki çeşitli düşünceleri atmak, yarına daha dinç kalkmak için uyuması lazımdı.
 
Bir tepenin üzerindeki bağ evi gibi görünen basit bir evde oturuyorlardı. Birkaç hafta olmuştu geleli. Gün hep aynı başlıyor ve yine o şekilde bitiyordu. Kaç senedir yaptığı hayat mücadelesi, durmadan değiştirdiği şehir, ev ve iş koşuşturması başını döndürüyordu. Artık “Burası benim evim.” diyebileceği bir yer kalmamıştı ki, samimi bir arkadaşının çağırmasıyla kendini burada bulmuştu. Şimdilik yerleştiği bu gecekondu mahallesi, Dere Sokak üzerindeki evi bulunca kanaati değişti. Eski püskü, mutfak banyo beraber, ayaklarını uzatsa karşı duvara değecek kadar daracık iki odalı derme çatma yer, çocuklar için saray gibiydi. Duvarlarının yıkılmaması için odaların ortasından geçen ağaç direkler, ufaklıkların eğlence yerine dönüşmüştü. Bir direkten diğerine çivi çakıp gerdikleri naylon sicimde asılıp sallanmaları yok mu, ne keyifliydi, katıla katıla gülüyor, oynuyorlardı yoruluncaya kadar. “Çocuk bu” her şartta, her imkânsızlıkta kendilerine eğlenecek bir şey buluyorlardı. Savaş şartlarında bile boş durmayan masumlar, burada mı duracaklardı?
Eski köy havasını fazlasıyla yaşatan bu ev, onlar için senelerdir aradıkları huzuru sağlamış görünüyordu. Aklı erdiği günden beri devamlı göçebe bir hâlde yaşayan bir aile için bu huzur paha biçilemez bir nimetti.
Ali’nin, kafasındaki çeşitli düşünceleri atmak, yarına daha dinç kalkmak için uyuması lazımdı. Anacığının köyden kendi kuzularının yünleriyle yaptığı; “Bu Ali’min” dediği yastığa başına koyduğunda düşünebildiği tek şey; bu güzel ailesiydi. O şimdiden yarın yapacaklarının hayallerindeydi. Yeni okula yazılmış gibi heyecandan kalbi küt küt atıyordu…
Ali, yorganı üzerine çekerken ana babasıyla öyle vedalaştı ki acı çektiğini hiç belli etmedi. O öyleydi de büyükleri değil miydi? Herkes dik durdu, şen şakrak göründü bütün kuvvetiyle. İçlerinde kopan fırtınaları dışarı vurmadı, birbirlerine hiçbir şey hissettirmediler. Sadece biliyorlardı ki şerha şerha paralanmış kalplerinden sızan kanı içlerine akıtmaya muvaffak oluyorlardı.
             ***
Penceredeki koyu lacivertten açık maviye doğru geçiş, elbette sabahın müjdecisiydi. “Biraz sonra ezan okunur” diye söylenen Ali, yataktan ilk kalkan oldu. Zaten doğru dürüst uyuduğu da yoktu. Alelacele tuvalete gitti, abdestini aldı, elbiselerini giyindi, kitaplarına baktı. Ne zamandır kapaklarını açmamıştı. Buradaki öğretmeni acaba kimdi ve nasıl bir adamdı? “Öğretmenler umumiyetle babacan oluyor, hâlden anlıyorlar” diye düşündü. Dört senede beş, altı okul, bir o kadar da öğretmen değiştirmişti, öyle sevemediği, vuran kıran, sövüp azarlayanına rastlamamıştı. Oysa arkadaşlarından duyduklarına göre; kulak büken, ellerinde cetvel kıranlar ve hatta tekmeleyenler bile varmış. Onlardan bu hikâyeleri dinledikçe hep öğretmenlerden yana tavır almış, hatalarını yüzlerine vurmuştu Ali...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.