O an, hayatının en zor anlarını yaşadı Şükriye!

A -
A +
Geri dönüp birkaç adım henüz atmıştı ki; uzaktan evini dumanlar içinde gördü!..   Şükriye Hanım; “Bu şehir yerinde beni bırakma” der gibi çaresizce, medet umuyordu lakin hislerini bastırmasını biliyordu. - Hadi geç kalacaksınız! Bana bakmayın, sulu gözlünün tekiyim. Boşu boşuna sizi de söze tuttum. Allah Allah! Nereden de geldi aklıma bunlar!.. Daha çok acı çektiren hatıraların yerine, başından geçen komik hadiseleri anlatmaya başladı bu sefer de. Bilhassa son senelerde büyük şehre gelmek için yaptıkları mücadeleler… Birçoğu gülünecek şeylerdi. Hayvanlarını üzerine çul örterek pazara götürmeleri. Satılan merkebin üç gün sonra çıkıp eve geri gelmesini, onları görünce; “Beni niçin yalnız bıraktınız” dermiş gibi uzun uzun anırmasını, komşularla vedalaşmalarını anlatmaya vakit yetmezdi, her biri bir destandı onlara göre. Evlenirken bir gözünün az gördüğünü saklamıştı. Yok yine mevzu edilmeseydi kimse de kolay kolay anlayamayacaktı. Narmanlı olduğu hâlde Erzurum merkezden demişti. Mahalle başında dayılarının evine birkaç defa geldiğinden “burada oturuyoruz” diye de ilave etmişti. Gerçi Yusuf için bunların hiçbir ehemmiyeti yoktu. Şükriye’nin müşfik gözlerinin içine bakıyor, her şeyi unutuyordu. - Güya sabah namazını gideceğim yerde kılacaktım. - Köyden, babamdan mevzu açılınca dağıldık Bey! Kusuruma bakmayın. - Kusur da, kabahat de bende… El ele çıktılar evlerinden. Mahallenin tozlu sokaklarını arşınladılar. Biraz sonra Yusuf, durağı göstererek Ali’nin mektebinin yakın olduğunu, diğer çocukların uyanıp korkabileceklerini hatırlatarak vedalaştı, ayrıldılar. Ana oğul biraz daha yürüdüler. Sabah güneşi epey yükselmiş, artık kendini iyice göstermeye başlamıştı. Birlikte okulun göründüğü köşeye kadar geldiler. Parkı görünce çocuklar gibi sevindi Ali. “Okul dönüşü uğrarım” dedi ama hemen salıncağa binmeyi de ihmal etmedi. Merdivenlere tırmanıp kaydı. Annesinin kendini seyrettiğini görünce de: - Babam ne dedi? Hemen eve git anne! Şükriye Hanım, “tamam giderim” manasında el sallayarak, Ali’nin merdivenlerden inmesini bekledi, okul yoluna girdiğini görünce de geri döndü. İçinde bir gariplik hissetse de keyfi yerinde sayılırdı. Bugün hayatının en güzel günlerinden birini yaşıyordu; “yavrum ölecek” deyip ağladığı günlerden bugüne gelmişti. Canı gibi üzerine titrediği evladı, kalkmış okuluna gidiyordu, işsiz olan beyine iş ümidi açılmıştı. Daha ne olsaydı? O sevinmesin de kim sevinsindi. “Şimdi çocuklar da uyanmıştır, onların da bir karınlarını doyurayım” dedi yürüdü, geldikleri yolları. Zaten fazla ırağa gitmemişti. Birkaç ev ötesi uzak mı sayılırdı? O, ne kadar yaylalara, tarlalara gidip gelmişti. Geri dönüp birkaç adım henüz atmıştı ki; uzaktan evini dumanlar içinde gördü. Nutku tutuldu, bir tuhaf oldu. Komşuları olduğunu tahmin ettiği insanlar, açık kapılarından kendi evleriymiş gibi girip çıkıyordu. O an hayatının en zor anlarını yaşadı. Bütün kuvvetiyle koştu. O karmaşada nasıl olmuştu da eve varabilmişti pek şaşkındı!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.