Onun “yuvam” dediği evi şimdi bomboş kalmıştı!

A -
A +
Bir evin camından kendi üzüntülü görüntüsünü görünce ürperdi...
 
Birkaç sokak ileride fırıncının evine yönelirken, kendini kuşatıp muhasara eden düşüncelerin altında ezim ezim ezildiğini pekâlâ biliyordu. Yol üzerinde okula giden talebelerle karşılaştı. Fakat onlar bu köylü kadını görmezlikten geldi, vurup geçtiler. Belki de Ali’sinin sınıfındandılar. Yaşları aynı görünüyordu çünkü. Öyle hızla ve güle oynaya koşup kayboldular ki anlayamadı bile. Böylesine kederli, garip bir kadını görmek, onları da korkutmuş olabilirdi. Belki de o yüzden kaçıştılar. Bir evin camından kendi üzüntülü görüntüsünü görünce ürperdi; yüzündeki ifade karşısında, âdeta felakete uğramış gibi oldu. Öyle salıvermiş, sanki ölüme terk etmişti de haberi yoktu. Onun için olsa gerek acayip görüntüsüne tepki verme ihtiyacı bile duymadı. “Lâ havle…” çekti yoluna devam etti.
 
Hayatta neler olmuyordu ki, bazı insanların yüzlerinde, hayvanları ve insanları korkutacak derecede umursamazlık ve acı görüntüsünün bir arada bulunduğunu görmek mümkündü. Böylesi insanları bırakın sevmeyi, onların yanına yaklaşılması bile mümkün değildi. Hayvanlar ve akıllı insanlar da kendi hemcinsleriyle bir arada olmayı tercih ederdi umumiyetle. Bilinmeyen güç ve kuvvetlerle, kaybetme korkusundan mı ne mücadele içerisine girmeyenler de oluyordu.
 
Genç anne, bitmez bir muharebenin içinden geçerek yürüyordu. Onun “yuvam” dediği evi şimdi bomboştu. Âdeta düşünen bir insanın kafasını andıran, kerpiç bacalı, kil ile sıvanmış ve alçıyla badana edilmiş, sadece tek bir ailenin barınabileceği bu küçük, sıradan ev, uzun bir süre önce boş kalmıştı. Şimdiyse onların hizmetindeydi. Allah muhafaza deminki ateşli kazadan dolayı yanıp kül olsaydı ne yapardı? Yusuf’unun, her biri dünyadan bihaber yavrularının yüzüne nasıl bakardı?
 
Duvar diplerinde, sadece mezarlıklarda biten otların bulunduğu, sokaklardan geçti. Bütün komşu evlerle birlikte bu şehir de yeniden kuruluyormuş gibiydi. Etrafta sadece hafif bir ışık, bir de büyük bir hüzün vardı. Belki de ona öyle geliyordu. Biraz daha zaman geçecek, her canlının yaşamak için bir köşesinden tutunduğu bu vatan toprağında ne binalar yükselecek, ne fırtınalı rüzgârlar esecek, ne yağmurlar yağacaktı? Devasa çelikten eller, buraları düzleştirecek ve işte ondan sonra yeşil, ağaç, kurt kuş diye hayvanata dair herhangi bir iz kalmayacaktı. Bu dünya, bundan sonra neye yarayacaktı ki? Artık insanın çektiği ızdırapları kimse anlamayacak. Burada hakiki manada yaşamak isteyen, çalışkan kimseler kalmayacağı için de geleceğe miras olarak herhangi bir iyilik veya güzellik bırakılmayacaktı. Anne, bu son düşüncelerinden ve unutulmaya yüz tutmuş bir hayata dair kalbinde duyduğu acıdan dolayı derin bir “ah" çekti. Ancak hâlâ iyi niyazlar ile doluydu... İşte bu kalp, geçmişlerine duyduğu muhabbetten dolayı ve onların, öldükleri için yerine getiremedikleri istek ve arzularını gerçekleştirmek adına yaşamak, hayatta kalmak istiyordu. Hem ahirete gidenlere, hem de büyüyüp hayata hazırlananlara yardım etmeliydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.