“Bizim imtihanımız da böyle” diye geçirdi içinden...

A -
A +

Çok acı çekiyor, kendini çocuklarına karşı affedilmeyecek kadar mahcup hissediyordu Yusuf...

 
İşten kaçınmaya, yükten kurtulmaya, zorluğun üstesinden gelinmek istenirken, “kimseye dokunmayacak” diyerek ufak tefek menfaatler elde etmeye çalışılırken, başkalarının zararından kendini kollamanın cazip ve zehirli tadını damağında hissetmeyle beraber bünyeye katılır bu kalp hastalıkları. Kısa zamanda kana karışır. Mekanizmaya hızla ve öylesine hâkim olur ki, bünye onsuz edemez, çalışamaz olur. Zehri kendine katmış bünye için şüphesiz daha mühimi, arzu ettiği neticeyi alamaz olmasıdır.
                ***
Öfke gelir göz kararır,
Öfke gider yüz kızarır.
Zifirî karanlıkta yürüyordu sadece Yusuf. Eli boş gidişine mi, yoksa aç susuz kalışına mı, bir de dolmuşa binememeye mi yansındı. Şimdi çocuklar ne yapıyordu, ne yedi içtiler? Zavallı Şükriye’m onları susturmak için neler uyduracaktı kim bilir? “Aklım başımda, elim ayağım tutuyor ya buna da şükür” dedi, yürüdü, ölü sessizliğiyle.
Çok şey düşünüyor, çok acı çekiyor, kendini çocuklarına karşı ise affedilmeyecek kadar mahcup hissediyordu. Bütün bu olanlar, bir insanın hayatını sonlandırması için yeterliydi ancak o, Allah’a inanıyor, güveniyor ve korkuyordu. “Bizim imtihanımız da böyle” diye içinden geçirdi. Her yokuşun bir inişi olacaktı mutlaka, bir gün düzlüğe çıkacaklardı ama sabır şarttı. Hâlâ ölmemişti ve hayat devam ediyordu. İşlerin zorluğunu, evini, çocuklarını unutamıyordu. Elbette bütün kuvvetiyle, son nefesine kadar sebeplere yapışacak, mücadele edecekti. Bir kazaya kurban gitmeden ah bir çocuklarını büyütebilseydi, iş güç sahibi edip ev kurmalarına yardımcı olabilseydi, ondan sonra ölseydi de gam değildi. O zaman bu sıkıntıları, eski zaman masalı gibi anlatırlardı.
Bir gün babası şöyle anlatmıştı ona:
“İşimizi ihtimallere bırakmamalıyız oğul. Kazanmak muhakkak iken kaybetmek çok yanlış olur. (Sabreden zafere ulaşır) hadis-i şerifi, sabrın sonunun her zaman selamet olduğunu bildiriyor. Sabır döneminde acele etmemeli. Acelecilik şeytandandır. Şeytandan olan hiçbir şeyde hayır yoktur. Eğer acele edip sabretmezsek, belâlar artar. Fakat bu dönemde sabredersek, sonu muhakkak selamet olur. Şunu iyi bilelim ki oğul; varlıkta imtihan daha zordur. Çünkü varlıkta nefsin bütün arzuları ayaktadır ve nefsi frenlemek kolay değildir. Fukaralıkta, yani yokluktaysa, nefsi azdıracak fazla sebep yoktur. Merhum Nasreddin Hoca, derdine çare aramayıp ‘Yâ Rabbî, bu derdi benden alma!’ diye duâ eder. Duyanlar şaşırıp sebebini sorduklarında; ‘Bu dert giderse daha büyüğü gelebilir, çünkü mümin, belâ ve musibetten kurtulmaz. Buna alıştım, belki ona sabredemem’ der, işin ehemmiyetine dikkat çekerdi. Müminin başı dertten kurtulmaz oğul. Bir dert giderse başka biri gelir. İllet, yani hastalık, zillet, yani itibarsızlık, kıllet, yani fakirlik, eksik olmaz. Mümin, dünyada âhiretteki yerine göre karanlıktadır, ama âhirette ebedî nura, aydınlığa kavuşacaktır. Kâfir de dünyada, âhiretteki yerine göre aydınlıktadır, ama âhirette ebedî karanlığa gidecektir. Hiç ikisi bir olur mu? Hazret-i Mevlânâ da ‘Sabır, ağrıları dindiren acı bir ot gibidir. Hem can yakar hem de tedavi eder’ buyurmuş…” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.