"Bir adam, otlardan birinin dalında, bir koza görür..."

A -
A +
  Kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirecekti.   Yusuf Ali'ye döndü ve şu nasihati yaptı: - Onlara takılma evlat! Her yerde olur bu. Bize de Trakyalı bir muallim gelmişti, gayet güzel konuşuyordu. Buna rağmen bütün köylüler onunla dalga geçiyorduk: “Tankolaşıyor…” ya da “üj, bej… akabuka konuşuyor…” deyip gülüyorduk. Azınlıkta olanlar hep o acıyı çeker alışana kadar. Her neyse. Annene, bir yavru kelebek hikâyesi anlatacaktım, sen geldin. - Ben de dinlemek isterim. - O zaman dinleyin! Kırlarda gezintiye çıkan bir adam, oturduğu otlardan birinin dalında, küçük bir koza gördü. Ha açıldı, ha açılacak gibiydi. - Çam kozası mı? - Aman hanım çam kozası otun dalında hiç durur mu? Bildiğimiz minnacık kelebek kozası. - Eee! Neyse. - Adam, “böyle fırsat bir daha ele geçmez” diye düşünerek bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi.   Başladı seyretmeye. Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı, ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkamıyordu. - Nasıl yani? - Sanki kelebek, dışarı çıkacaktı da kuvveti yetmiyordu. Yorulmuş, dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi olabileceğini düşündü. - !!! - Diğer bir ifadeyle kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da, artık yapabileceği bir şey kalmamış, uçmadan ölüp gidecekmiş gibi geldi ona. Bu yüzden, yavru kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: Cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı. Delik kelebeğin rahatça çıkabileceği iriliğe geldi. Bunun üzerine de kozadan kolayca çıkıverdi. Fakat o da ne! Kelebeğin bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. - Kelebek çıkar çıkmaz uçmadı mı? - Nerede? Kozadan çıkan kelebeği seyretmeye devam etti. Adam, kelebeğin uçmasını bekliyordu. Kanatlarının istenildiği gibi açılıp genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar kuvvetleneceğini umuyordu ama beklediklerinin hiçbiri olmadı! Anlayacağınız o yardım edilen kelebek uçamadı. O an uçamadığı gibi, hiçbir zaman da uçamayacaktı... Tabiatın süsü kelebek, hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirecekti. Ne kadar zorlayıp denese de asla uçamadı. - Kaş yapıyorum derken göz çıkarma… - Aynen ona benzedi. Adam, kelebeğe iyi niyetle yardım etmek isterken "Kaş yapıyorum derken göz çıkarma" misali gibi, iyilik yapayım derken çok büyük bir kötülük yapmıştı. - Kötülük de nereden çıktı? -Bir yerden çıkmadı. Durum o noktaya geldi hanım. Yardımseverin anlayamadığı bir şey vardı: Kozanın kısıtlayıcılığının yavru üzerinde çok faydaları vardı. Yavru kelebek, daracık bir delikten çıkmak için göstermesi gereken çaba sayesinde bedenindeki sıvıyı kanatlarına göndererek ve bu sayede hem kozanın kısıtlayıcılığından rahat kurtulacaktı, hem de kanatları tam açılıp uçması kolaylaşacaktı. DEVAMI YARIN      
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.