Anasına babasına sarılmanın nihayetsiz huzuruna daldı...

A -
A +
İlk defa huzurla uyanan ailesiyle karşı karşıyaydı, durdu, sadece seyretti bir müddet Ali.
 
Şükriye ananın; Ali’ciğini her görüp adını duyduğunda hissettiği memnuniyet bambaşkaydı. Tebessümle seyrine daldı çakmak çakmak gözlerini. O gözlerin sahibiydi; aç yatmaya hazırlanan dünyadan bihaber yavruları sevindiren, aileye kuvvet veren, belki de bu şehirde yok edilmek, zayi olup kaybolmak üzereyken gidişatlarını değiştiren, yeniden doğuşlarına önayak olan fedakâr çocuk.
Çocuk deyip geçmeyin,
Onun da hisleri var.
Güzel çirkin seçmeyin,
Her çocuk şefkât arar.
                      ***
       RÜYADA KUŞ OLMAK…
Sonuna kadar dinledi ebeveynlerini, muhabbetle ve hürmetle seyretti Ali. Ölümden öte, seferlerin mola yerinde tıkandığı kalabalık bir zaman diliminde bekliyor gibiydi. Gittiği her yerde bir şeylerin daha önceden söylendiğinin yankısı içinde saklanıyor, bir mızrak saplanıyordu sanki görünmez yerlerden. Sıkıca gerilmiş bir yayın; arka, gizli köşelerden ona karşı doğrultulduğunu zannediyordu. Bak işte bir ok hızla üzerine geliyor…
O, “düşmanınız ben değildim” diyorsa da nafile... Her defasında üzerine üzerine geliyorlardı. Bazen uzunca bir caddede, geniş bir meydanlıkta, kimi zaman irili ufaklı odalarda, bazen bir parkın banklarında anlatmaya çalışıyordu hissiyatını. İnsanlar arasındaki yanlışları durdurmak için uğraşıyordu. İçinden bir ses: “O zaman sen de herkes gibi ol! Niçin zor olandan yanasın? Sen kimsin, nesin, hem neredesin?” diye sordu. Ona cevap vermektense susmak daha kolaydı. Her verilen cevabın, “ama, peki” ile başlayan yeni sualler getireceğini biliyordu. Susmak, çoğu zaman hakikatin dışarı çıkmadan zemine uydurulması, ortamla karışması, barışması demekti… Ağzı laf eden herkes konuştu, millet düzelsin diye ama yine bildiklerini okuyorlardı.
Kısacık bir sabah vaktinde ilk defa huzurla uyanan ailesiyle karşı karşıyaydı, durdu, sadece seyretti bir müddet. Ne yapsaydı? O ses çıkmamasının derinlikleri arasından aldırmadan geçip gitseydi diye düşünse de merhamet karışımı muhabbet dolu gözler hep üzerindeydi. Ufacıktı, çocuktu lakin yaşadıkları, hissettikleri gün gibi ortadaydı ve kocamandı. Dalgakıranlar gibi hadiselere karşı koyduktan sonra boyun eğişi yok mu? “Duruma göre hareket” deyip yanlarına gittiği anasına babasına sarılmanın nihayetsiz huzuruna daldı. Bir bakış açısına göre her şey sonsuz olabilirdi. O, onların akla gelebilecek her şeyini; fukaralığını, ağlamalarını, gülmelerini, sessizliklerini hatta ve hatta kızma ve kavgalarını da pek seviyordu. Hele o muhabbet dolu bakışları yok muydu? Anne, baba gözlerinin; Ali ve kardeşleri üzerine küçülerek, büyüyen o tertemiz muhabbet dolu bakışlarını görmek lazımdı...
Bu arada bütün ruhaniyetini kaplayan, daha henüz gördüğü rüyasını anlatmaya can atıyordu. Bir yolunu buldu:
-Canım anacığım, muhterem babacığım bir acayip rüya gördüm.” Koro şeklinde her ikisi de birden:
-“Hayırlar ola Ali” deyince bir gülüşme oldu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.