Rüyâsında bir kuş gibi uçarak köyüne gitmişti...

A -
A +
Havasını soluduğu, serin sularını içtiği, çaylarında çimdiği hatıraları canlandı gözünde...
 
Gülmek ne hoş bir nimetti. Bir gün öğretmeni; “Çocuklar gülmek bedava protein gibidir, insanı besler…” demiş, tebessüme onları da teşvik etmişti.
Rüyâsında yanardöner bir kuş olup uçmuş, köyüne gitmişti Ali. Kapılarının önünde bilmem hangi dedesinin diktiği söğüdün dalına konmuş, köyünü bilhassa, baykuş yuvasına dönmüş evlerini seyrediyordu. Doğduğu günden beri havasını soluduğu, serin sularını içtiği, çaylarında çimdiği hatıraları canlandı gözünde. Acı tatlı ne günler yaşamışlardı ailecek. Kaç defa attan düşmüş, kaç defa köpekler kovalamıştı bu tozlu yollarda! Okula başladığı ilk günü, heyecanını ve öğretmenini unutmuyordu. O gün, hayatının dönüm noktasıydı ona göre; okumayı, yazmayı, hesap etmeyi, arkadaşlığı, yeni şeyler öğrenmeyi ne de çabuk sevmişti. Bir de o sıcak hanelerindeki muhabbeti, hürmeti, edebi, adabı, paylaşmayı, bütün yönleriyle hayatı öğrendiği, başkalarına virane, ona saray gibi gelen, bilmem kaç senelik ata yadigârı evlerini de gördü. Daha dün gibi hatırlıyordu her şeyi. Büyüklerinden duyduğuna göre zelzele olmuş, evin bir bölümü yıkılmış. Ağlamaları hâlâ kulaklarındaydı... Çok acı çekmişti o gün. Ondan sonra da pek rahat günleri olmamıştı zaten. Peki, bundan sonra ne olacaktı, bu terk edilen yerler? Muhtemel; kuşlar, sıçanlar yuva yapacak, sonra da eski mezar kalıntısı gibi hepten çürüyüp ısırgan otlarının bittiği bir tümsek olarak kırlara karışıp kaybolacaktı. Köy yerinde böylesine eski evi kim bilir ne yaparlardı? Hayvanlara ahır mı, ot saman için merek mi, yoksa tezek damı mı?
Babası, anası hiç rahat değillerdi. Hırsızlara, arsızlara kalmaması için, onların kirli elleri, ayakları değmesin diye ateşe vermeyi bile dile getirmişlerdi. Hiç insan kendi malına, mülküne kastedip zarar vermek ister miydi? “Baba yakma evimizi! Yarın büyüyüp ‘Bizim ata, dede ocağımıza ne oldu?’ Ecdat yadigârlarımız ne âlemde? Baba bizi köklerimizden koparma!” diye sual ettiklerinde ne cevap vereceklerdi? Kuş bakışı seyrettiği köyünde aklından neler geçmiyordu ki Ali’nin.
Nasıl olduysa pineklediği daldan “hop“ diye atladı. Kapıya vardığında; endişe ve hüzün bir arada, dün ve bugün yan yana aklını başından alıyordu. Ruhu paramparça, kalbi yerinden fırlayacakmışçasına bastırdıkça, o dışarı çıkmak için can atıyordu. Nasıl bir hissiyat, nasıl bir duygu seli içindeydi ki? Boş seki, kapsız tandırbaşı, sahansız terekler, isli taş duvarlar; yoksa burada yaşamamışlar mıydı? Şu duvarlar en mesut geçmişin, en canlı şahitleri değil miydi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.