Ana oğul sohbet etseler de yapacakları çok işleri vardı

A -
A +
Şükriye, Ali’yle öyle vedalaştı ki acı çektiğini hiç belli etmedi. O öyleydi de biricik oğulcuğu değil miydi? 
 
Ali, babasına sordu:
-Hilaf yoktur da ne demek babacığım?
-Ah Ali’m! Büyüklerimiz öyle hitap ettiği için ben de değiştirmeden onların söylediği gibi dedim. Hem cümlenin gelişinden de anlayacağını tahmin ediyordum.
-Bu kelimeleri “eskimiş” diye kimse kullanmıyor. Biz de ilk defa karşılaşınca “bu da ne” diye sormadan edemiyoruz?
-Haklısınız evladım. Hilaf; yalan karşılığında ecdadımızın kullandığı bir kelime. “Hilaf yok” dediğimizde “yalan yok” anlaşılmalıydı.
-Tamam şimdi oldu. Daha önce anlatmıştınız; Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık efendimizin imanı gibi.
-Ebû Bekr-i Sıddık efendimiz gibi, gördüğüne, tecrübelerine değil, tabi olduğuna, yani Sevgili Peygamberimize tam inanmak, imandır. Çocuklar bana müsaade. Duâ edin, bugün bir yere yerleşeyim. İş ne olursa olsun, ne ücret verirlerse versinler kabul edeceğim. Şöyle ayaklarımızın üzerinde bir duralım, gerisi kolay. Allaha ısmarladık.
-Güle güle Bey.
-Güle güle babacığım...
Babalarını uğurladıktan sonra kısa bir müddet ana oğul sohbet etseler de bugün yapacakları çok işleri vardı.
Şükriye, Ali’yle öyle vedalaştı ki acı çektiğini hiç belli etmedi. O öyleydi de biricik oğulcuğu değil miydi? O da dik durdu, şen şakrak göründü bütün kuvvetiyle. Her ikisi de içlerinde kopan fırtınaları dışarı vurmadı, birbirlerine hiçbir şey hissettirmediler. Sadece biliyorlardı ki şerha şerha paralanmış kalplerinden sızan acıyı içlerine akıtmayı becerebiliyorlardı.
-Şimdilik eyvallah anneciğim. İnşallah sen yapabileceklerini yap ben akşam geldiğimde eksiklerimiz varsa tamamlarım. Zaten en zor olanları yaptık. Çocukların yiyecekleri bir şeyler var, gerisi kolay.
-Ellerine sağlık Ali’m! Sen bizi merak etme; şükür, başımızı sokabileceğimiz bir evimiz var. Düşünmek dahi istemiyorum ya depremzedeler gibi bir de çadırda olsaydık! Birkaç çocuk işsiz bir baba ne yapardık? Allah muhafaza! Hâlimizin kıymetini bilelim.
-Anne onlara çok acıyorum biliyor musun? Ah bir zengin olabilsem, bütün fakir fukaraya yardım edeceğim de... Harplerde harcananlara, ölenlere, savaşlarda ve zelzelelerde evlerini terk edenlere Rabbim kolaylık versin!
-Âmin âmin! Çok zor çok! Cenâb-ı Allah kuvvet verdi Ali’im; şehirde bir yuvamızın olmasını baban da pek istiyordu. Oldu elhamdülillah. Bir de işi oldu mu?
-Mal davardan geriye kalanlarla ancak bu kadar alabildik.
-Zelzelede her şeyimizi kaybetmeseydik, geriye kalanları da satmazdık herhâlde.
-Olsun buna da şükür anne.
-Doğru dersin… neyse, aslında ben de yaralarımızı tazelemek istemezdim de…
-Güzel şeylerden bahsedelim anne. Biricik anneciğimi, babacığımı, kardeşlerimi çok çok seviyorum.
-Gerisini söyleme…
-Tamam Ali’m! Baban, “Gelmezsem meraklanma! Bil ki duâm kabul olmuş, işe kabul edilmişimdir” diyerek çok ümitli gitti.
-İnşallah hayırlısı olur anne. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.