"Ananın ve babanın kıymetini bil evlat..."

A -
A +
Ali, beklemedik bu nasihatler ve hareket karşısında ne diyeceğini şaşırdı!..   Fırıncı bir nasihat daha ediyordu Ali'ye: - Bir şey daha söyleyeyim öyle git. Bak evlat anacığının, o fedakâr babanın kadir kıymetini bil. Onlara bir şey olursa senin için gerçek ağlayanın gider, nefesin, canın, ömrün, sırtın gider, iki kapılı bu handa menzilin gider. ANNEN GİDERSE; darda yetişen elin gider, aklın gider, canın gider, şu dağlanmış yüreğin de, çocuk kalan yanın gider. ANAN BABAN GİDERSE öpülecek ellerin de gider, bayramların da... Ali, beklemedik bu nasihatler ve hareket karşısında ne diyeceğini şaşırdı. Aldığı paketlerle hızla evlerine koştu…            *** Babası çoktan iş için çıkmıştı. Çocuklar da ellerinde dünden kalma kuru simitleri kemiriyorlardı. Şükriye anacığı, Ali’yi görünce daha bir keyiflendi. Her zaman alışık oldukları asık suratlı hâli yoktu. Candan kucaklaştılar... Boyu uzuna yakın, saçlar, bir köy çobanının saçları gibi rastgele kesilmiş, akıllı uslu, pek sakin bir hâli vardı Ali’nin. Tıfıllar çoktan torbayı boşaltmışlardı. Şükriye Anne geri döndüğünde gördüklerine inanamadı. Yepyeni pazardan alınmış çocuklara göre elbiseler. Ali, sevinmesine sevindi de… bu iyiliklerinin altından nasıl kalkılacaktı? Çelimsiz zayıf bedeni, koyun yününden örme kazak, altındaysa eski pantolonu… Bir kardeşlerinin ellerinde, “bu benim, o senin" diye çekiştirdikleri elbiselere baktı, bir de üzerindekilere. Çok sürpriz olmuştu. Bugün mektebe, yeni kıyafetleriyle ve daha bir keyifle gidecekti. Onun gözü Hatice’deydi. Aman Allah’ım bu ne kadar sevinmekti. Elbiselerin birini alıp birini bırakıyor, bir türlü karar veremiyordu. Üzerindeki eski elbisesine bakınca bunlar gelinlik gibi geliyordu ona. Büzme etekli, kara düğmeli, kara çiçekli, insanın içini karartan elbisesi oldukça büyükçeydi. Belli ki komşu büyük çocuklarından geriye kalanlardan birini giydirmişlerdi. Yalnız soğuktan muhafaza edebilen bu kıyafet, çocuğu rahatsız ediyordu. İşlemeli kol ağızlarının arasından, yarı çıplak durmaya alışmış kırmızı bilekleri çatlak çatlaktı... İhtiyar bir kadın gibi giyinmiş Şükriye anacığının üzerinde solgun, kol ağızları iyice tellenmiş bir kaftan vardı. Ömer de onlardan farksızdı. Pek fazla bol, yamalı, toprak rengi bir pantolondan, kahverengi çoraplarının yırtıklarından oldukça zayıf bacakları görünüyordu. Alelacele tamir edilmiş; dizleri iyice delinmiş, üzerinde farklı kumaşlardan kaba dikişli yamalar bile eskimişti. Demek ki en azgın olanı bu ortanca oğlandı. Dizlerinin üzerindeki yama üzerine yamalar durumu anlatmaya yetiyordu. DEVAMI YARIN    
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.