"Bırakın içiniz gözyaşlarınızla pırıl pırıl temizlensin..."

A -
A +
 
 Ali, “bütün insanlar ‘ağlamayın, gülün’ derken, bu da tam tersini söylüyor…” dedi “ah” çekti...
 
 
Fukaralık ve memleketten ayrılık acısı zordu... Hayat çekilmiyordu. Yoksulluk ve gariplik hissi, kalan her şeyin manasını kaybetmesine sebep oluyor ve asla atlatamayacaklarmış gibi geliyordu onlara. Tekrar ayağa kalkmak imkânsız görünüyordu. İçlerinden bir ses diyordu ki: “Hayır hayır, öyle değil! Ümitsizliğe kapılmayın! Sayısız insan ne acılar yaşıyor ve çile dönemi bittiğinde, inanın hayat olduğu gibi devam ediyor. Onlar muvaffak olduğuna göre siz de başaracaksınız! Siz de bugünleri aşacaksınız!”
“Nasıl mı?”
“Çok ağlayın! Evet evet, yanlış duymadınız; çok ağlayın ve acınızı akıtın. Kuvvetli görünmek için gözyaşlarınıza mâni olmaya çalışmayın. Bırakın yaşlarınızla beraber içinizdeki zehir de aksın, def olup gitsin. Sizi seven insanlar elbette bu gözyaşlarına dayanamayacak ve ‘değmez, çok yazık’ gibi birçok cümle kuracak. Ama siz onlar için değil, kendiniz için ağlayın! Ağlamak o kadar insani ve insanın içini temizleyen bir şey ki! Şimdi ağlamayacaksınız da ne zaman ağlayacaksınız? Bırakın içiniz gözyaşlarınızla pırıl pırıl temizlensin. İlk günlerdeki uzun ağlama nöbetlerinin zamanla azalacağını ve günbegün daha az ağlama ihtiyacı duyacağınızı göreceksiniz. İşte bu, iyileşmenizin ilk işareti olacak! Unutmayın bu sözleri!”
 Ali, “bütün insanlar ‘ağlamayın, gülün’ derken, bu da tam tersini söylüyor…” dedi “ah” çekti.
Derdim sığmaz dağlara,
Döndüm viran bağlara,
Vur başını taşlara,
Ağla gözlerim ağla.
           ***
Bahçeye açılan bir kapının önünden geçti. Arkası dönük bir kadın, semaverin yanı başında keserle pat küt sesler çıkarıyor; bir yandan da kendi kendine yanında biri varmış gibi konuşuyordu. Dediklerini tam anlamasa da kulağına gelen seslerden onun da dertli biri olduğu açıkça anlaşılıyordu. Sanki bu kenar mahalleye bir isim verecek olsalardı Ali onlara; “DERTEVLERİ” derdi. Ne Bahçelievler, Çiçeklievler, Yeşilevler, ne Yıldızkent, Uydukent, Yolüstükent, ne Şirinşehir, Gülşehir, Balşehir isimleri aklına gelmezdi.
 
Gönül hasta olsa da,
Günden güne solsa da,
Ağlamak zor olsa da,
Ağla gözlerim ağla.
 
Düşünceleriyle hemhâl dar patika boyunca yürüdü. Pırıl pırıl sabah güneşinin içinden geçiyordu. Altın hüzmeleri coşkun bir su gibi yüzüne yüzüne çarpıyordu. Bahar gecesinden kalma rüzgârla birlikte gelen kokuları solumak ne nimetti. Gündüzün bir tek güneşi vardı. Oysa hayatın bütün çığlığını açığa çıkaran geceydi. Onun adını bildiği her şey geceleri ortaya çıkardı. İnsanlık âlemi her gece bir kurulur, bir bozulurdu.       
Belki bu sabah veya başka bir sabah onu alıp götürebilirdi farklı bir yerlere. Geceyle, karanlığın geride kaldığı ilk gündüz; hayatın, tazeliğin, yükselişin ilk sembolü olabilirdi. Bu başlangıçla çok şeyler değişebilirdi kim bilir?
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.