"Güzel memleketimin ne güzel aileleri varmış meğer..."

A -
A +
“Babam amele, gündelikçi orda burda ne bulursa çalışıyor, anlayacağınız işçilik yapıyor…”
 
Abdullah Hoca hararetle anlatıyordu:
Çocuk şaşkınlığımı anlamış olmalı ki, tane tane anlatma ihtiyacı duydu: 
“Simitlerim bitmişti abi, almaya gidecektim baktım cuma vakti gelmiş, camiye gittim, namazımı kıldım. Fırıncı amcadan da bu simitleri aldım, önümdeki ilk otobüse geldim. Karşıma siz çıktınız.” 
“Peki" dedim, "bugün kazandığın yetecek mi sana?”
Hiç kullanmadığımız, bizim bolluk içinde unuttuğumuz, hatırlamadığımız bir cümleyi kurdu:
“AZIN BEREKETİ OLURMUŞ...” babam hep öyle söyler bize…” deyince küçük dilimi yuttum…
"Baban nerede" dedim?
“Amele, gündelikçi orda burda ne bulursa çalışıyor, anlayacağınız işçilik yapıyor…” sözlerine hepten koptum, başladım ağlamaya… Otobüstekiler de şaşırdı. 
“Geçmiş olsun bey” diyenleri mi sorarsın, beni teselli etmeye çalışanları mı? İşin aslını bilmediklerinden herkes bir mahzunlaşdı sorma. Derken şoför geldi ve:
“Eyvallah abi” dedi, kendi ufak kalbi kocaman adam. Vedalaşırken bari bir de duâ alayım bu güzel çocuktan: 
“Bana duâ eder misin?” isteğime her nedense hemen cevap vermedi, o da mahzunlaştı; 
“Tamam ama sen de bana, anneme, babama ve küçük kardeşlerime edeceksin amca. Hasta olmayalım ve her gün tok ve emniyet içinde uyuyalım diye…”
“Peki" dedim “Sana ve sevdiklerine can-ı gönülden duâ edeceğim, söz…” Elimdeki paraları gösterdim:
"Bu liraları bir ömür boyu saklayıp her israfımda, her lüzumsuz harcamalarımda onlara bakıp vazgeçeceğim inşallah… Güle güle kalbi güzel çocuk” dedim el salladım.
- Biliyor musunuz arkadaşlar? Ben o gün hakiki manada; insanlık ve de unutulmaz bir hayat dersi aldım, hem de en hasından…
- Nuri Bey çocuğu çağır bir görelim. Hakikaten manidar… Güzel memleketimin ne güzel aileleri varmış meğer.
- Hani bir söz var ya gönül sultanımız Mevlâna Hazretlerinin: “Nice adamlar gördüm üstlerinde elbise yok, nice urbalar gördüm içinde adam yok…” vesselâm. Demek ki dış görünüş değil, insanı insan eden doğruluğu, dürüstlüğüymüş.
- Şems-i Tebrizî Hazretleri ne şahane özetlemiş:
 
Biri gelir seni, sen eder,
Biri gelir seni, senden eder…
             ***    
Öğretmenler odası, öyle tantanalı, ahım şahım, gösterişli bir yer değildi. Perdeler, askılıklar, dolaplar, masa ve sandalyeler kendi içinde uyumlu, etraf pek temiz, oldukça sadeydi. Ali, utana sıkıla içeri girdiğinde bütün gözler üzerine çevrilmişti. O ise bir şeyden habersiz hocasını aradı. Bir köşede, yüzünde müşfik bir tebessümle ona bakıyordu. 
"Gel Ali! Buraya gel evladım!” deyip el işaretiyle yanına çağırdı. Elli, elli beş yaşlarında bir beyefendi, sandalyede oturmuş, kucağındaki kâğıtları okuyordu. Gözü gelende, eli kâğıtlarda lakin zihni başka yerlerde bir başka şey düşünüyor ve düşündükçe mahzunlaşıp kederleniyordu. "Biçare ihtiyarlar, eskileri hatırladıkça böyle olurlar. Çünkü ömürlerinde yaşamış oldukları acı, tatlı günlerin bir daha avdet edip geri gelmeyeceklerini biliyor ve kalplerinin iyileşmez yaraları tazeleniyor” diye düşünerek yaklaştı.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.