"Öğretmeninin teklifi tesadüf değil, vardır bir hikmeti..."

A -
A +
Ali’m böyle hikâyeler; “kızım sana diyorum, gelinim sen işit” kabilinde kıssadan hisselerdir!..   Babası, Tavşan ile kaplumbağanın hikâyesini anlatıyor, Ali de pürdikkat dinliyordu: -Yarışın başlangıç ve bitiş yerlerini tespit etmişler, başlamışlar koşmaya... Tavşan çok hızlıymış, biraz ileriye gidince geri dönüp bakmış ki kaplumbağa hiç görünmüyor ortalıkta. “Kendimi niçin fazla yoruyorum ki, dünya da bana kavuşamaz, velev ki kavuşsa bile bir topuk vuruşumla metrelerce ileriye fırlar, yine de onu açık arayla geçerim…” demiş, yatmış bir ağacın dibine uyumuş. Uyandığında bakmış ki kaplumbağa yarışı bitirmek üzere. Tavşan bütün kuvvetiyle koşmuş ama yetişmesi mümkün olmamış ve kaplumbağa varış yerine ondan önce ulaşmış. Kaplumbağa tavşana “Hiçbir zaman kendini başkalarından üstün görme. Sen, uyudun, ben çalışarak bileğimin hakkıyla seni geçtim” demiş… -İbret alana babacığım. -Ali’m böyle hikâyeler; “kızım sana diyorum, gelinim sen işit” kabilinde kıssadan hisselerdir. İnsanların ufuklarının genişlemesine, yorum ve anlama kabiliyetlerinin gelişmesine hizmet eder, yardımcı olurlar. Bunları yazanlar hep böyle şeyler düşünerek iyi insan olabilmeye yardımcı olmuşlar. Sen de yaz derim. Rüyan, sıradan bir düş değil. İlim tahsili, öğrenme, öğretme, huzur dolu, tadı damağında kalabilecek bir istikbal kokuyor. Öğretmenlerin teklifi de tesadüf değil. Vardır bir hikmeti. Yazmana inanman, yazmandan daha mühimdir Ali’m. İlkin elbette istediğin olmayacak, zamanla çok mesafeler katettiğini görüp seni teşvik edenlere duâ edeceksin can-ı gönülden. Daha yaşın ne ki, çocuksun. -Peki babacığım. Herkes bu mevzuda hemfikir, anlaşıldı iyice… -Unutma evlat; yazmaktaki asıl maksat ve gaye; Allahü teâlânın kullarına güzel bir şey işittirmektir.​ Yoksa neye yarar? Sabah saatlerinde Alilerin haneleri, keyif ve neşeyle dolup taşarken dışarıda da önce çisenti olarak başlayan yağmur; sağanağa, kısa zamanda da yerini doluya bıraktı. Çok şiddetli bir şekilde devam eden yağışların ardında sokak ve caddeler suya teslimdi. Kimse dışarı çıkamıyordu. Dere kıyısında bulunan birçok evi su bastı. Bahçelerinde bulunan kümeslere su doldu, civcivlerin çoğu telef oldu. Mahalle sakinleri, sel ve dolu sebebiyle çaresizdi. Eşyaları kullanılamaz hâle gelenler olduğu gibi, dolu yüzünden arabalarının camları kırılanlar da vardı. Tarla ve bahçelerdeki ürünleri sular altında kalanlar, yaşadıkları o anları anlatırken, gözleri doluyordu. Ali; “Anladığım kadarıyla dünya hep böyle gidecek. Bir tarafta açlık, diğer tarafta ne yiyeceğini şaşıranlar… Bir tarafta düğün merasimi ve gözleri yaşarana kadar gülenler, beri tarafta cenaze defni ve gözlerinden kan gelecek kadar ağlayanlar… Her iki tarafta da ağlama ve gözyaşı var ama biri keyiften, eğlenceden, diğerleri ise üzüntü, keder ve acıdan… Fark bu...” diyor, elinden geleni yapmaya hazırlanıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.