"Oğlum şu duvardaki saati yarın pazara götür sat..."

A -
A +
 
Babasının vefatından sonra evde ne kadar kıymetli eşya varsa hepsini satmış, bugüne kadar gelmişlerdi...
 
Naciye kadın:
- Ne yapıyorsun orada?
- Hiç ana! Fırçalarımı temizledim yerine koyuyorum.
- Hele şöyle yanıma gel Ali’ciğim.
- Peki ana.
- Kış şiddetlendi oğul.
- He ana farkındayım, hava da çok soğuk! Böylesini hiç görmemiştim.
- Rabbim beterinden saklasın Ali’m!
- Âmîn!
- Bak oğlum şu duvardaki saati, baban iyi paraya aldığını söylemişti. Ondan kalan son hatıra... Ona bakınca hep o huzur dolu günleri hatırlıyordum. Olsun buna da şükür. Sen onu yarın pazara götür sat... Biraz odun, kömür alalım. Elif’cik hasta...
- Peki ana, farkındayım. Senin için zor olduğu kadar bizim için de kolay değil, babacığımın hatırasını satmak.
- İnşallah daha iyisini alırız Ali’m. Babanızın en güzel hatıraları sizlersiniz.
- Ana… bir arkadaşım var.
- Kim?
- Ömer! Hani bazen bize gelir, sarışın çocuk.
- Eee!
- Onun babasının antikacı arkadaşları var. Bir onlara göstereyim, hı ne dersin?
- Ne yap et oğul bunu paraya çevir. Bu kışı bir geçirelim. Allah kerimdir!
- !!!
Babasının vefatından sonra evde, elde ne varsa altın, gümüş, yani ne kadar kıymetli eşya varsa hepsini satmış, düşe kalka bugüne kadar gelmişlerdi.
- Babanın eli değen her şey gibi bu saat de bizim için pek kıymetlidir Ali’m. Bu duvardaki iz de bize yeter, böyle kaldığı müddetçe hep onu hatırlatacak bize oğul!
- Badanayla, boyayla da kapatmayalım ana!
- Ben de öyle düşünmüştüm Ali’m!
- Belki de zengin olduğumuzda bu hatırayı verdiğimizden geri alırız ana!
- Kim bilir? Neden olmasın!
- !!!
Duvardan itinayla indirdiği saati, yine özene bezene eski gazete kâğıtlarına sarıp sarmaladı bir kenara koydu. İçindeki sıkıntıları çocuklarına belli etmemeye çalışsa da çok dertliydi anne. İşin içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu; ne kadar kafa yorduysa da, bir çare bulamıyordu...
İzleri duvarda kalan guguklu saatin yerine bakınca gözleri doldu. Bundan hiç de hoşlanmamış olan çaresiz anne derinden bir “Ah!” çekti... “Bize; ‘köyümüzün en güzel çifti’ diye ad taktılardı, herkes öyle dediydi” diye söylendi, ağlamaklı bir ses tonuyla... “Amma da değişmişim ha! Nazar değdi biliyorum nazar!” dedi, inledi.
            ***
Ellere bak ellere!
Sır verilmez ellere!
Dua etmek gerekir,
Öpülecek ellere!

Son günlerde; olur olmaz bir vakitte uykudan uyanıyor, tarifsiz bir sıkıntıyla kalkıyordu Ali. Sebebini bilmediği bir ruh hâli içindeydi. Evde, sokakta, kahvelerde dolaşırken ya da anacığıyla, kardeşiyle sohbet ederken herhangi bir sıkıntısı yoktu, ama yalnız kaldığında ve ya uykuya daldığında ya huzursuz oluyor ya da kısa bir süre sonra kâbuslar görmüş gibi yatağından fırlıyordu...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.