İşte manzara...

A -
A +

"Ne olacak bu memeleketin hali?" yakın tarihe kadar hoş şakalara mevzu olan, biraz istihza, az avamilik kokan bir sözdü; artık öyle değil. Artık bu cümle kurşundan ağır mânâlarla sancı dağları halini aldı. Bugüne kadar gelişen veya gelişemeyen olaylarla. Artık herkes, ama herkes aynı suale cevap aramak peşinde "ne olacak bu memleketin hali?" Parasının değeri kalmayan, iktidarı müessir olmayan, gençleri dışarı kaçan, milyonları işsizleşen bir garip, bir zavallı, bir kimsesiz, bir çaresiz memleket. Önceki gün Hatay'da yaşanan olayı kısaca tekrarlayalım. Yılmaz Canatar, 40 yaşında iki çocuk babası bir aile reisidir. Klima ticareti yapmaktadır. Bir bankadan kredi alır. 2.5 milyarlık kredi, finans piyasasının insafsızlığı yüzünden 7 milyara ulaşır. Borçlu, alacaklı bankayla müzakereye oturur; taksitlendirme konusunda anlaşırlar. Ancak, alacaklı banka, sözünde durmayarak müşterisinin evine haciz yollar. Hadise de ondan sonra patlak verir. Önceki gün, vatandaş, zaten kapanmış bir RP'den çok, Hatay'daki banka baskını ile meşguldü... Yüksek borç ve faiz altında ezilen Yılmaz Canatar ismindeki esnaf, bir de bankanın aldatmacasına maruz kalınca önce müdürün makamına gider. Muhatabının verdiği cevap, tatmin edici değildir. Bunun üzerine silahını çekerek kendisiyle birlikte yüzbinlerin sesini duyurmak ister. Olay mahalline gelen polislere verdiği yazılı metinse sosyolojik bir vesika mahiyetindedir. Eminiz ki dün bir gazetenin tam metnini verdiği o yazı, şu gün binlerce vatandaşın duvarında asılı durmaktadır. Nitekim eylem yapılan banka önüne gelen halk, Canatar teslim olduktan sonra polisler eşliğinde dışarı çıkarken O'nu alkışlarla karşıladı. Sanki bir kahraman muamelesi görüyordu. Bir vak'a kanunlara göre suç. Maşeri vicdanda alkışlanmaya değer. Bu tezada dikkat etmeli. Onun için haberi veren TV kanalları dahi nerede ise banka baskıncısından özür dileyeceklerdi. Polislerin bile kendisini teselli ettikleri kanaatindeyiz. Demek ki toplumda suç kabul edilmeyen bir fiil suç olamıyor. Yarın mahkeme de en kısa zamanda kurtulsun isteyecektir. Çünkü haksızlık diz boyu... Mağdur olmuş bir insan yaşadıklarına isyan etmekte... Sosyal patlamadan korkuluyor; işte bir başlangıç. Daha fenasını ise aynı günün sabahında uğradığımız bir dostumuzun iş yerinde kendisinden dinlemiştik. Bir arkadaşından işittiklerini nakletti. Beynimizden vurulmuşa döndük. Dostumuzun arkadaşı, bir gün İstanbul'un sahil caddelerinden birinde seyr ederken bir arkadaşının hanımının kaldırım kenarında dikildiğini görür. Hanımın araba beklediğini sanan dostumuzun arkadaşı ona yaklaşır ve merhabalaştıktan sonra gideceği yere bırakmayı teklif eder. Hanım önce tedirgin şekilde kabul etmezse de ısrar karşısında arabaya biner. Bey, sorar; "hayırdır ablacığım, buralarda ne işiniz var?" Kadının gözleri dolu dolu olur, hıçkırarak cevap verir. "Aylar oldu kocam işsiz; iş bulamıyor, tenceremiz kaynamaz oldu. Çoluk-çocuk perişan durumdayız. Kendimi pazarlamaktan başka çarem kalmadı..." İşte buyurunuz... Vahşi batı ve vahşi kapitalizmle gelinen nokta!.. En önce bu hadise ile sarsılmıştık. İş yerine gelince haberlerden Hatay'ı takip ediyorduk. O esnada telefonumuz çaldı. Cild cild kitapları olan bir yazar arıyordu. Halini moral bozukluğu kelimesi anlatmaya yetmez. Ekonomik olarak zora girmişti. O ruh hali ile bir karamsarlık yaşamaktaydı. Çaresizlik içinde ne yapacağını soruşturuyordu. Dilimizin döndüğü kadar bir şeyler anlatmaya çalıştık ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Bir günde üç trajedi... Biri bütün dünyanın gözü önünde Anadolu'da cereyan etti. Bir esnaf bir üniversite hocası olgunluğu ile unutulmaz bir ders verdi. İkincisini işittik ve naklettik. Üçüncüsünü bizzat yaşadık. Türkiye'nin gerçek gündemi bunlar ve benzerleri.. Vatandaş, ne RP davasında ne ANAP'ın genel başkanlığında, ne güzellik kraliçeliği yarışında. O açlık-tokluk, o, haysiyet mücadelesinde. Yaz bitince, masraf ayı eylül gelince trajedi derinleşebilir... Şimdi nasıl demezsiniz "ne olacak bu memleketin hali?" diye... Ne olacak bu memleketin hali? Ne olacak? Ne!... Bir tarafta vur patlasın Bizans geceleri, bir tarafta açlık tehlikesi yaşayan bir yazar, kendini pazarlamaktan gayrı çıkar yolu kalmamış bir ev kadını, ekonomik zulme başkaldıran bir esnaf... O halde bir sual daha. Nerede yanlış yaptık?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.