YASSIADA, ŞİMDİ DEMOKRASİ ADASI

A -
A +
Başvekil Adnan Menderes’le kendisinden bir gün önce 16 Eylül 1961’de idam edilen Hariciye Vekili Fatin Rüşdü Zorlu ve Maliye Vekili Hasan Polatkan’ın mezarları, İmralı adasındaydı... Sözde yargılamalar, Yassıada’da cereyan etmiş; idamlar ise Marmara Denizi’nin ortasındaki bir başka ıssız ada olan İmralı’da yapılmıştı. Darbeci cunta, maktullerin, şehirde bir yere defnedilmelerinden ürkmüştü. Milletin şehidlere dua, kendilerine beddua ettiğini biliyorlardı. Onun için millet, akın akın kabir ziyaretleri yapabilirdi. Bu da darbecileri fiilen yalanlama olurdu. 27 Mayıs’ın “hainler”, “düşükler”, “kuyruklar” diyerek aşağılamaya çalıştığı isimleri bu ziyaretler, kahraman yapardı. Bu yüzden dirileri asılmışken ölüleri de rehine alınmıştı. Bu 3 devlet adamının kabirleri, 16-17 Eylül 1961’den 17 Eylül 1990’a kadar İmralı Adası’nda medfun kaldı. 29 sene ziyaretçisiz geçti. Naaşların nakli için ilk teşebbüs 1987 yılında olmuştu: “Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüşdü Zorlu’ya ait kabirlerin İmralı’dan nakliyle Hükûmetin münasip göreceği bir yere defni ve isimlerinin bazı tesislere verilmesine dair kanun teklifi”, 22 Mayıs günü TBMM’de kabul edildi... Ancak; Menderes Ailesi, devlet töreni yapılması şartıyla nakle muvafakat edeceklerini beyan edince bu teşebbüs, öylece kaldı. 1990’da tekrar harekete geçildi: Öncekine benzer mahiyetteki kanun teklifi, 11 Nisan 1990 günü ANAP ve DYP’nin oylarıyla TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla iade-i itibar da yapılmış olmaktaydı. CHP’nin isim değiştirmiş hâli olan SHP-Sosyal Demokrat Halkçı Parti, hâlâ Tek Parti zihniyetinden vazgeçmediği için çekimser kaldı. Hatta bir kısım müfrit SHP’liler red oyu verdiler. Aynı 11 Nisan günü DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel ve bazı DYP’li vekillerin Yassıada kararlarının yok sayılmasıyla mevzubahis devlet adamlarının adli sicillerinin silinmesine dair verdikleri kanun teklifi ise ANAP’ın oylarıyla reddedildi... Nakil işlemi, Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Türk milletinin yüz binlerce temsilcisinin iştirakiyle Fatihalar, Yasin-i şerifler ve Hatm-i şerifler sağanağı altında devlet töreniyle yapıldı. Nakil, Adnan Menderes’in şehid edildiği gün olan 17 Eylül tarihinde gerçekleşti. Mazlum, mağdur ve merhum bu zatların yeni yerleri Vatan Caddesi başlangıcıydı. Başvekil Menderes, bu caddeyi açarken muhalefet lideri İsmet İnönü, meclis kürsüsünden öfkeyle bağırıyordu: -Ne yapacaksınız bu kadar geniş caddeyi? Tayyare mi indireceksiniz? Sözüm ona israfa karşı çıkıyordu. Eğer; Adnan Bey, akıbetini bilebilseydi ince bir nükteyle taşı gediğine koyabilirdi: -Hayır; tayyare indirmeyeceğim, cenazemi defnettireceğim!!! Bugün “Adnan Menderes Bulvarı” da denen bu ana cadde olmasaydı İstanbul’un Avrupa yakasının trafiği kelimenin tam manasıyla felç olurdu. Yukarıda sözünü ettiğimiz meclis çalışmalarından ANAP’ın DYP’nin teklifine red oyu vermesini yadırgamamak mümkün değil. ANAP’lılar, kendilerini şöyle savunmuş olabilirler: -Bizim teklifimiz üzerine gerçekleşen kanunla iade-i itibar da yapılmış olduğundan DYP’nin güttüğü maksat zaten hayat bulmuştu. Bu yüzden red oyu verdik. Buna rağmen “evet” diyerek mahkeme kararlarının yok sayılmasıyla adli sicilin temizlenmesi çok daha iyi olurdu. SHP’nin böyle bir insani mesele karşısında çekimser kalması ve hele bir kısım mensuplarının naklin yapılmaması yönünde oy vermeleri ise tek kelimeyle ayıptır. Hem de büyük ayıp. Bu ayıp, bir zihniyetin ipucudur. 27 Mayıs öncesi bir kısım askerler, Sıddık Sami Onar, Hüseyin Nail Kubalı vs. bazı Prof.lar, İsmet İnönü, damadı Akis dergisinin sahibi Metin Toker gibi isimlerle önemli dış merkezler iktidara karşı yakın kanaat birliği içindeydiler. Yoksa idam talep eden Savcı Ömer Altay Egesel ve sanıklara “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!” diye çıkışan taşeron hâkim Salim Başol, bir başlarına bu hükümleri veremezlerdi. “SHP” diye tabela da değiştirmiş olsa CHP’nin önüne 17 Eylül 1990’da bir fırsat çıkmıştı. Hem Meclis’te bağlayıcı bir karar alarak nakil için “evet” diyebilir ve hem de törene iştirak edebilirdi. O teklif ve tören bugün yapılsa vaziyet farklı mı olurdu? Şüphemiz var. Denecektir sadece SHP Genel Başkanı Erdal İnönü değil, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de törene katılmamıştı. Demirel de mazur görülemez. Belki tekliflerinin reddini ileri sürmüşlerdir ama makul değil. Netice itibariyle Süleyman Demirel, hem Menderes’in su işleri umum müdürü yaptığı bir kişiydi ve hem de Menderes ve Demokrat Parti mirası üzerinde AP ve DYP’yi kurarak siyasette yol almıştı.   YASSIADA, ŞİMDİ DEMOKRASİ ADASIYassıada duruşmalarının yapıldığı salon... Yeni imardan önceki son fotoğraf... Duvardaki yazıyı yazan el, arzusuna kavuşmuş bulunuyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.