SULTAN ALPARSLAN BARIŞ HAREKÂTI

A -
A +
James F. Jeffrey, 1946 doğumlu deneyimli bir diplomat. İyi tahsil almış. Eski Güvenlik Danışmanı, ABD’nin Ankara eski sefiri. Şimdi de Washington’un Suriye Özel Temsilcisi.
Fırat’ın doğusuna ilişkin olarak Washington-Ankara ihtilafında en fazla ter dökenlerden biri, adı geçen bu isim olmalı.
Sn. Jeffrey, geçen hafta yurdumuzdaydı. Hayır; Türkiye’yi iyi tanıdığı için huzurlu bir köşede tatil yapmak için gelmemişti. Geçen hafta, ondan önceki hafta ve daha evvelki ziyaretlerinde hep Suriye’nin kuzeyi, Fırat’ın doğusu için geldi. Burada bizim hariciye memurlarımız, diplomatlarımız ve Dışişleri Bakanımız Sn. Mevlût Çavuşoğlu’yla görüştü. Bütün o görüşmelerde gündem aynıydı. Hedef de aynıydı. Hedef, Türkiye ve Amerika arasında mevzua dair ortak bir mutabakata varmaktı. Bir fayda elde edilemeden o görüşme yahut müzakereler yapıldı ve geçip gidildi…
Şimdi o diplomat, bir defa daha misafirimiz. 10 bin kilometre öteden 10 saat uçarak yine Ankara’ya geldi. Mevzu aynı, hedef aynı. Aynı mevzu ve aynı hedef için aynı taraflar, hatta belki aynı masa etrafına toplanmaktalar.
Bu toplantıdan olsun; faydalı, derde derman, maksada matuf bir netice çıkar mı?
Hayır çıkmaz!
Çıkmaz;
Çünkü Beyaz Saray; daha doğrusu derin Amerika, gerçekte bizimle müzakere yapmıyor. Beyaz Saray, kafaya koyduğunu veya kendisine belletileni Ankara’ya yahut Külliye’ye kabul ettirme peşinde. Bizim gibi şerefine, itibarına düşkün, üstün devlet tecrübesine sahip bir milletin böyle bir emrivakiye evet demesi imkânsızdır.
Amerikan Hükûmeti, nasıl olur da şunu görüp hesap etmez? Üretici ortağı ve müşterisi olduğumuz F-35 uçaklarını teslim almak için Amerika’da eğitim gören pilotlarımızı 31 Temmuz’da bu ülkeyi terke icbar etmenin hemen ardından Özel Temsilci, Ankara’ya gönderildi. Bu bir tenakuz, paradoks değil midir? Böyle bir burukluktan şen-şakrak mutabakat çıkamaz. Kaldı ki F-35 ve pilotlar meselesi olmasa bile iki taraf arasındaki beklentilerin uçurum farkında olmasından dolayı bir mutabakat yine olmayacaktır. S-400 meselesindeki tehditler Ankara’da elbette “not alındı”.
Bütün bu süreçte Amerikan iç çekişmesinin negatif etkileri görmezden gelinemez. İşlerin çıkmazda olmasının diğer ağırlıklı sebebiyse İsrail’dir. Derin Amerika için bütün Orta Doğu hesaplarında Amerikan millî menfaatinden önce İsrail çıkarları gelmektedir. Washington, bu fanatikliği terk etmedikçe burada hiçbir makul evraka imza atamaz. Sefareti, Kudüs’e taşımanın, İsrail’in Golan Tepeleri gasbını tanımanın hangi makul ve meşru gerekçesi vardır? Bunlarla Okyanus ötesinden Siyon değirmenine su taşınmaktadır.
Tekrar etmek gerekirse Türkiye:
-Fırat’ın doğusunda 35-40 kilometre derinliğe inmemiz -Teröristlere verilen silahların toplanması -PYD/YPG-PKK’lı teröristlerin bölgeden çıkarılması.
-Barış Koridoru’nda teftiş ve komutanın kendisinde olması konularında taviz vermeyecektir.
Amerikan tarafı, bunları kabule yanaşmadığı gibi kendi yakıştırmasıyla söylersek sürekli şekilde “yerel müttefiklerine” ağır silah vermekte ve onlara askerî talim yaptırmaktadır. Bu kadar da değil; sadece 5 kilometre derinliğe girmemize razı olacağı bir alanda komutanın teşkil edilecek bir BM “Barış Gücü”ne bırakılmasını talep etmektedir.
Ne 5 kilometre ve ne de Barış Gücü’nü kabul edebiliriz!..
Vaziyet bu olunca da Fırat’ın doğusuna “Barış Koridoru Harekâtı”nı yapmamız hayati ehemmiyettedir. Washington bu “hayati”liği anlamadıktan, algılamadıktan sonra ne konuşulursa konuşulsun havanda su dövülmüş ve misafirimizin ziyareti de nafile, faydasız, yararsız kalmış olur.
Niyet ettiğimiz bu harekât, 26 Ağustos 1071’in 948. yıl dönümü 26 Ağustos 2019’da yapılabilir. Ancak bu ismi de biz teklif etmiş olsak bile “Barış Koridoru Harekâtı” yerine daha güzel bir isim bulunabilir. Yeni teklifimiz şudur:
-Sultan Alparslan Barış Harekâtı!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.