ALLAH, BU ACILARI BİR DAHA YAŞATMASIN

A -
A +
Ağız tadı ve gönül huzurunun bugüne nazaran çok daha fazla yaşandığı o sade fakat huzurlu günlerde imam efendiler, ister camide olsun isterse misafirliklerde namazdan sonra cemaatle birlikte el açıp duaya başladıklarında diğer arzlarının yanı sıra “Ya Rabbi, milletimizi, ümmetimizi ve dünyayı âfât-ı araziyeden ve semâviyeden muhafaza eyle” diye de niyaz ederlerdi.
“Âfat-ı araziye”, yerküreden, “âfat-ı semaviye” gökyüzünden gelecek âfetler demek. Deprem, kasırga, toprak, kayması, sel basması, kazalar, yıldırım düşmesi… ve benzeri felaketlerdir. Bu dualar, hayatın tabiî seyri içinde ve ortada bu felaketlere dair hiçbir şey yokken sıkça dile gelir, kalbden ve samimiyetle hayrı ve şerri yaratan Allah-ü teâlâya yalvarılırdı. Şüphesiz ki önleyici mânevi tedbirlerdir. Bunlar ve benzeri dualar, belki tamamen kaybolmadı ama varlığı çok da hissedilmemekte. Hâlbuki “Allah’ım, yerden ve gökten gelecek her türlü kötülük ve âfetten sana sığınıyoruz” demek her zaman mümkündür.
Dua gibi herkesin çok muhtaç olduğu ve bizzat yaptığında veya hakkında yapıldığında insanı çok rahatlatan, ferahlatan bir değerin uzağına düşmemeye dikkat etmeli. Sade ve samimi hayatlarımızda dualar, hamdler, şükürler, sağanak sağanaktı. Hatırlar sorulur ve sadakalar verilirdi. Modern hayatlar, her anlamda ve milyonlar içinde insanı kendisiyle baş başa bıraktı. Frenkleşmiş hayatlar insanı, insandan çaldı.
Dünkü gazete ana başlıkları hemen hemen aynıydı. Elazığ depremini veriyorlardı. Manşetler, ya “Felaket birleştirdi!..” veya “kenetlendik!..” diyordu. Bunlar doğruydu. Bir de “bina öldürdü!..” diyordu. Bu da doğruydu.
Bunlar doğruysa yanlış olan ne?
Yanlış olan şu:
Milletçe birleşmemiz, kenetlenmemiz için, katil binaların görülmesi için bir zelzele, âfet, sel basması, yıldırım düşmesi gibi büyük yıkımların olması şart değil. Her zamanki hayatımızı yaşarken bu sevgiye mâni olan nedir?
Artık herkes “Türkiye, bir deprem ülkesidir” görüşünde hemfikirdir. Herkes, depremden ziyade ihmalin öldürdüğüne inanmaktadır. Bunlar söylenirken aynı zamanda söze kuvvet kazandırmak için bilhassa Japonya misali veriliyor. Bu memlekette 7’yi aşan zelzeleler bile gündelik, olağan vak’alardır.
Bir Japon şehrinde 6,8’lik bir sarsıntı olsa belki kimse ölmeyecekti. Binaları, şartlarına uygun yapmaktalar. Bizde binalar ya eskimiştir veya hile, hurda, rüşvetle yapılmıştır. Veya yığma vs.dir. Bugün İstanbul’da ve bilhassa sur içinde yani Fatih’te yaşı 20’nin üstünde olan hemen her binanın üstüne bina temellerinin çekmeyeceği ağırlıkta üstelik de çok çirkin kaçak kat ve ilaveler çıkılmıştır. Bunlar, çok taraflı sorumsuzluk ve inşaat cinayetidir. Son senelerde yapılan çok yüksek binaların ise namusuyla inşa edildiğine inanmak istiyoruz. Büyük şehirlerde göklere uzayan binalar da malzemeden çalıp-çırparak yapılmışsa o zaman olacakları düşünmek bile istemeyiz.
Netice itibarıyla şunu demek istiyoruz; bilindiği gibi tıpta koruyucu hekimlik vardır; hastalık gelmeden tedbir almayı öngörür. “Hastalık gelmeden sağlığın kıymetini, dar vakit gelmeden boş vaktin kıymetini… bilmeli” diye devam edip giden hadis-i şerif ve nasihatler de buna temas eder. O cümleden olarak depremler, yerden âfât gelmeden önce tedbirler almak gerekir. Hem her zaman dua etmeli ve hem de o duaların tesirli olması için gereğine riayet edilmelidir. Binalar mutlaka ve harfiyyen şartlarına uygun olmalıdır. Bina, yapılırken, yuva yıkılmamalıdır. Eski binalar elden geçirilmelidir. Şikâyet beklemeden bütün kaçak kat ve ilaveler yıkılmalıdır. Devlet binanın yaşına göre senede bir veya iki kere Bina Denetlemesi yaparak deprem tehlikesini ölçmelidir. Hem yeni binalar hakkıyla, layıkıyla ahlâkıyla yapılmalı, aksine davranışlara ağır cezai müeyyideler getirilmeli ve hem de eski binalar tek tek elden geçirilerek gençleştirilip sağlamlaştırılmalıdır.
İyi ki bugün de ağzı dualı, duası reddolunmaz insanlar hâlâ var. İyi ki yıkıntılar arasından yeniden yeryüzüne çıkacakken başına örtü isteyen, Allah’ın güzel kulları var…
Sivrice’ye, Gezin’e Sürsürü’ye, Elazığ’a, Pütürge’ye Malatya’ya ve memleketimize geçmiş olsun. Ölenlere rahmetler, arkada kalanlara sabırlar, yaralılara şifalar diliyoruz. Bütün kurtarma ekiplerimizin fedakâr mensuplarına cân-u gönülden teşekkür ediyoruz. Onlar da devlet erkânı da çok dua aldılar.
Şu manzarayı gören nice bin insanın “Allah, devlete millete zevâl vermesin!” dediğini duyar gibi olduk. Devletsiz, milletsiz ve kimsesiz olmak felakettir. Hakikatleri görmek için, dualar etmek için, birbirimize kenetlenmek için… felâketlerin çaresizliğine sürüklenmek şart değildir. Allah, bu acıları, ölümleri, felaketleri bir daha yaşatmasın.
Âmin.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.