BU DA RUSYA’NIN RİYAKÂRLIĞI!..

A -
A +
Türk Milleti’nin gözünde Çarlık Rusya’sının adı “Moskof”, SSCB döneminde ise “Kızıl Komünist” idi. Bunlar elbette hoş sıfatlar değildi. Ancak her birinin ağır dramatik sebepleri vardır. Tarih’te Ruslarla yaptığımız savaşların yıllar yekûnu 25’tir. Bunların içinde en ağır ve en öldürücü olanı “93 Harbi” dediğimiz 1877/1878 Osmanlı- Rus Harbi’dir. Osmanlıyı siyaset oyunlarıyla yıkan İngiliz ise askerî olarak yıkan da esas itibarıyla bu harp, yani “Moskof”tur. Bu harp, Osmanlı Milletini, Avrupa ve Balkanlardan kazıyıp çıkartmıştır. Moskof karşısında şehid vermeyen Osmanlı Müslüman ailesi neredeyse yoktur. Bu ve daha onlarca sebepten dolayı “Moskof” kelimesi, asırlar boyu kelimeden öte sanki bir kurşun olup telaffuz edilmiştir. O “Moskof” tehlikesidir ki bizi NATO’ya icbar etti. Bu askerî teşkilata girdikten ve 27 Mayıs Cinayeti yaşandıktan sonra ‘60’ların sonundan itibaren çeyrek asra yakın bir zaman millet gündemimize bu defa “Kızıl Rusya” sevimsizliği oturmuştur. Bir tarafta Batılı ajanlar, diğer tarafta SSCB ajanları bu ülkenin çocuklarını solcu-sağcı diye böldüler. Gençlerimiz birbirine düşman oldu, 5 bini toprağa düştü.
Bu kötü mirastan, bu sonu gelmez öfke ve düşmanlıktan 1983’te Turgut Özal’ın Başbakan olmasıyla çıkmaya başladık. Kısa süre sonra SSCB de yıkılmış ve Rusya, komünist dönemine kilit vurmuştu. Böylece bavul ticaretiyle başlayan işler, büyük ticari ve iktisadî alış-verişlere döndü. AK Parti iktidarı zamanındaysa bu iş birliği, stratejik ortaklığa kadar vardı. Öyle ki 2015’te bir Rus uçağının düşürülmesi üzerine yüreğimiz âdete ağzımıza geldi. Türkiye ve Rusya yeniden o öfke ve düşmanlık günlerine dönecekler diye endişeler yaşadık. Sıkıntılar doğmadı değil ama onlar ticari ve turizm sahalarında kaldı. Daha sonra da iki
tarafın olayın esasını görmesiyle bu sıkıntılı günler, düşmanlığa dönüşmeden tekrar dostluğa kalbedildi. Yeni bir Türk-Rus Harbi’nin çıkmamasında Rusya Federasyonu devlet başkanı Vladimir Putin’in büyük rolü olmuştu. Dolayısıyla 400 yıllık ağır düşmanlık zamanlarından sonra gelen bu 40 yıllık bahar iklimi ile  gide gide “Moskof”  ve “Kızıl Rusya” imajları Türklerin hafızlarından silinir oldu. En nihayetinde dev enerji yatırımları ve S-400 füzeleri gibi ABD’yi kökten sarsan ortak çalışma günlerine varıldı.
Bu seyir devam ederken aynı zamanda  güneyimizde Suriye ve Irakta farklı gelişmeler oluyordu. Rusya 1970’in başlarından itibaren Suriye’de idi. 1970’de Hafız Esad’a darbe desteği vermiş ve Suriye’de üs kurmuştu. ABD ise 1991 ve 2003’teki iki işgalle Irak’a girdi. Arap baharından sonraysa Irak’tan Suriye’ye de geçti.  Suriye’de PYD üzerinden yeni bir PKK inşaına başladı. Arap Baharı adlı yalanla birlikte Suriye iç harbe sürüklenince Rusya, Suriye’ye tam manasıyla yerleşti. Deli Petro’dan beri devam eden rüyası hakikat oldu. Artık Akdeniz’e inmişti. Esasında Suriye’de yalnız ABD ile değil, Rusya ile de Türkiye’nin menfaatleri çatışmaktaydı, çatışmaktadır. Ancak  buna rağmen Adana Mutabakatı, Astana Mutabakatı, Soçi Mutabakatı gibi müzakere ve anlaşmalarla işleri karşılıklı olarak dengede  tutuyorduk. Soçi Mutabakatıyla İdlib, harekât bölgemiz dışında kalmış ve burası Çatışmasızlık Bölgesi ilan edilmişti. Ne var ki bu mutabakatların hiçbiri rejimi, vatandaş katliamından ve vatandaşlarını komşu ülkelere ve bilhassa Türkiye’ye kaçırtmaktan alıkoymadı.
İdlib’de 5 şehid vermemizin arkasında böyle bir hikâye vardır. O sözüne güvenip, kendisine inandığımız ve enerji ve askerî alanlarda  iç içe girdiğimiz Rusya, İdlib garantörü olmasına  rağmen Esad’ın elini tutmadı. Aksine uçak ve her türlü araç ve gereciyle tam destek oldu. O da öldürdükçe öldürdü, sürdükçe sürdü. Nihayetinde bıçak kemiğe dayandı.
Rusya, İdlib’de Türkiye’ye karşı rejimi desteklemekten de öte âdeta bizimle çatışıyordu. Öyle ki 5 şehidimizi Rus hey’etiyle müzakereler yaparken verdik. Açık ve net gerçektir ki Rusya  Suriye’de Türkiye aleyhine tavır değişikliğine gitmiştir. Bunun, ifade ettiğimiz gibi bir bilinen bir de dile gelmeyen sebebi vardır:
Hiç gözden kaçmasın ki Rusya, İdlib üzerinden bölgenin gündemini değiştirmektedir. Bunu yaparak Libya’da  isyancı General Halife Hafter’in işini kolaylaştırmaktadır. Rusya, İdlib üzerinden Libya’yı ele geçirmektedir. Bakınız kaç gündür Libya gündemde yoktur. Türkiye’nin Libya Devleti’yle Akdeniz’e dair yaptığı MEB-Münhasır Ekonomik Bölge  Andlaşması, sadece ABD, İngiltere ve Fransa’yı değil, Rusya’yı da rahatsız etmektedir. Çünkü Suriye ve Libya Akdeniz’in iki ucundadır. Buralara hâkim olan Ruslar, Akdeniz’i Rus gölü yapmış olurlar. Önce Cumhurbaşkanımız, Kiev’e gideceği sabah İdlib’den şehid haberleri geldi sonra buna mukabele ederken bir daha şehid haberleri geldi. Beşar Esad, Moskova’nın genel valisi konumuna düşmüştür. Putin, izin vermeden tek kurşun bile atamaz.
Moskof Rusya’sı, İngiltere ve Fransa ile birlikte Yunanistan’ı kuran devlettir. Yani bizden ilk parçayı koparandır. Bu Rusya, riyakârlıklar, ikiyüzlülükler yaparak eski imajına, dönerse çok yanlış yapar. “Moskof” ve “Kızıl” tabirlerini tarihin sayfalarından bugüne taşımak istemiyoruz. Ancak hafife alınmayı, aldatılmayı da hazmedemeyiz. Biz, Putin’i dengeli, sağduyulu bir devlet adamı olarak görmeye devam etmek isteriz. Düşmanlıklar, hortlamamalı. 40 yıldır yaşadığımız dostluktan ne zarar görüldü?       
Washington’un Suriye’de PYD üzerinden gösterdiği riyakârlıklar Türk milleti nezdinde hayli itibar kaybına yol açmış bulunuyor. Moskova, bundan ders alarak benzer riyakârlıklara tevessül etmemeli! Uçak krizi önlenmişti. Lakin; krizler, her zaman güzel sonuçlanmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.