ÇOK TARAFLI BİR SAVAŞTAYIZ!..

A -
A +
Amerika’nın “Arap Baharı’’ aldatmasından sonra Rusya, 1970’lerden beri var olduğu Suriye’yi iyice mülk edindi. Washington, Suriye’nin kuzeyinde kurmak istediği emir kulu bir Kürt devleti uğruna Suriye’nin Rusya’nın hâkimiyetine girmesine oralı olmadı. Bugün aslında mübarek Şam toprağında rejim değil, Rusya vardır. İşbaşındaki rejim, meşruiyetini, hukukiliğini tamamen kaybetmiştir. Suriye Devleti, her ne kadar BM üyesi ise de o devleti yöneten siyasi kadrolar, küçük bir Nusayri zümre hariç halkın desteğinden mahrumdur. O halk, ya muhalif olmuş veya muhacir olup komşu memleketlerle dünyanın sair yerlerine savrulmuşlardır. Suriye anayasası yazılıp da bu anayasaya dayanarak hâkim teminatı ve gözlemci tasvibiyle dürüst bir seçim yapılarak işbaşına yeni bir iktidar gelmeden mevcut Esad rejimi sadece gâsıbtır, hak çalmıştır; Rusya ve İran’ın taşeronu, ABD’nin örtülü iş birlikçisidir. Türkiye, bugün İdlib’de aslında “rejim kuvvetleri’’yle değil, Rusya ve İran’la bilek güreşi yapmaktadır. Fırat’ın doğusundaysa Amerika, PYD/PKK’lı müttefikleriyle Türkiye aleyhine olarak pusuda bekliyor. Hem İran, hem Rusya ve hem de Amerika, Suriye’de Türkiye’ye karşı gayrı samimi davranmaktalar. Bizde bazı kimseler ısrarla “diplomasi’’ şartını hatırlatıyorlar. Evet; elbette ve mutlaka diplomasi ama hangi diplomasi ve nasıl diplomasi? Sn. Erdoğan ve Sn. Putin, Sn. Erdoğan ve Sn. Trump, Sn. Erdoğan ve Sn. Ruhani defalarca ve defalarca görüştüler. Bu görüşmeler, İstanbul, Ankara, Tahran, Moskova’da yapıldı. Soçi Mutabakatı, Astana Süreci imzalandı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AB devlet liderleri, BM genel sekreteri ile defalarca yüz yüze ve telefonla görüştü. Cumhurbaşkanı’mız, daha dün bu mes’eleler için Bakü’deydi. Dışişleri Bakanı’mız Mevlût Çavuşoğlu, keza, mevkidaşlarıyla defalarca görüştü ve konuştu. Bir Türk hey’eti geçen hafta İdlib için Moskova’daydı. Bugün de Rus hey’eti, aynı maksatla ve program harici olarak Ankara’da. 5 Mart’ta da Erdoğan ile Putin’in sonucu herhâlde yine nafile olacak bir buluşma gerçekleştirmeleri mevzubahis. Aslında bu toplantıya Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya şansölyesi Merkel de katılacaktı ama takvimlerinin uyuşmadığı haber verildi… Bütün bunlar, diplomasi, müzakere, sulh arayışı… değilse diplomasi nedir? Asla unutmamalı ki sahada bileği pek olmayanın masada yüzü ak olamaz. Bu sebeple İdlib’de kazanmaya mecbur ve mahkûmuz. İdlib kaybedilirse kimsenin şüphesi olmasın ki yarın Hatay da kaybedilir. Bir adım sonrasında mevcut sınırlarımız tehlikeye girer. Onun için Ankara, hem Moskova, hem Tahran ve hem de Washington’a karşı en üst perdeden ve en tavizsiz ve en kararlı tavrını göstermeli ve elindeki bütün unsurları devreye sokmalıdır. Kimse kimseye karşı tek taraflı ve kıyas kabul etmez avantajlara sahip değil. Bütün zamanların en yaman mücadelesini vermek zorundayız. Yaşanan, çok taraflı örtülü bir savaştır. Aslında savaşın bir mertliği vardır. Fakat burada yüze gülerek kurşun savruluyor. Bundan dolayı Türk ordusu, Suriye millî ordusu ve istihbaratımızın sahadaki yüksek gayret ve fedakârlıklarını kıracak her türlü yazı, yorum ve beyanattan kaçınmalıdır. Bazı kıt akıllı TV yorumcuları, devletimizin değil Esad rejiminin yanında yer alarak “Esad, vatanını savunuyor! Suriye millî ordusu, teröristtir!’’ gibi insaf ve vicdan harici gayrı millî konuşmalar yapmaktan hicap duymuyorlar. Hâlbuki verilen, bir siyasi iktidar mücadelesi değildir. Yarınlarımıza dair istikbal ve istiklal mücadelesidir. I. Dünya Harbi, bir asır sonra kaldığı yerden devam ettirilmektedir. TSK destekli Suriye millî ordusu, dün yiğitçe bir mücadeleyle Sayrâb köyünü istirdat etti, yeniden kazandı. Sırada M-4 ve M-5 yollarının kesiştiği noktada bulunan Serakib şehri bulunuyor. Burası da alınacaktır, alınması şarttır. Böylece İdlib’in temizlenmesi kolaylaşır. Şu kış gününde sınırlarımıza rejim bombardımanından kaçan 3 milyona yakın Suriyeli mazlum yığılmış bulunuyor. Gökten yağan, zahiren “rejim bombardımanı’’ hakikatte ise “Moskof bombardımanı’’dır. Terörist lafıyla siviller, çocuklar, kadınlar bombalanıyor. İdlib’de teröristlerin olması Ankara’nın değil, Moskova, Tahran ve işgalci rejimin işine gelmektedir. Onları bahane ederek halkı Türkiye’ye doğru süpürmekteler. Gayeleri teröristleri temizlemek olsa daha başka türlü davranırlardı. Muhalefet partileriyle konuşan ve yazan herkesin sorumlu davranmaları şarttır. Yukarıda “İdlib düşerse Hatay gider, hudutlarımız değişir!’’ Dedik. O cümlemizi tamamlıyoruz; İdlib düşerse Trablusgarb düşer, Akdeniz bize kapanır, Kıbrıs tehlikeye girer.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.