HEDEF, İKTİDARI DEVİRMEK!..

A -
A +
Boğaziçi Üniversitesinde kazan kaldırılmasının, bozulmuş devir Yeniçeri ruhunun buraya musallat olarak bir kısım talebenin "istemezük!!!" nâraları atmasının başlangıç sebebi, bu ülkenin Cumhurbaşkanının, bu ülkenin bir üniversitesine rektör tayin etmesiydi...
Ne var ki hâdise zaten "bu ülkenin Cumhurbaşkanı" ve "bu ülkenin üniversitesi" temelinde çatallaşıyor. Söz konusu üniversitenin yeni rektörü Sn. Melih Bulu’ya "istemezük!!!” diye bağıran, Kâbe-i muazzamaya ihanet ve hakaret eden talebeleriyle yeni rektörü gördüğü yerde ona sırtını dönerek isyancıların değirmenine su, ocaklarına ateş taşıyan akademik ırkçılıkla malul sözde eğitimciler, ne mevzubahis üniversiteyi bu ülkenin üniversitelerinden bir üniversite ve ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak kabul etmekteler.
Mahmut Çetin’in kitabını da yazarak koyduğu isimle "Boğaz’daki Aşiret" için Boğaziçi Üniversitesi, öyle sıradan bir üniversite değildir. O, "Rabırt Kalıç ruhunu sindirmiş bir seçkinler eğitim yuvasıdır! Tabela üniversiteleriyle aynı sınıf ve statüde değerlendirilemez. Burası özgürlükler, diyarıdır. "Cumhurbaşkanı’na gelince; O, cahil halkın seçtiği bir diktatördür. O’nun ataması kabul edilemez!"
Robert Kolej, Amerika’nın 19’uncu asrın başından itibaren Harput, Beyrut, Merzifon, Tarsus, İzmir… gibi imparatorluk şehirleriyle Boğaziçi’ne de açtığı misyonerlik mekteplerinden biriydi. Devlet, bu gettoya yakın tarihlere kadar dokunamadı. Tayinler terfiler Türk devlet yetkilileri dışında Amerikan merkezli yürütülüyordu. İsyancıların gelenek "dedikleri" ve kanunların üstünde telakki ettikleri husus, daha ziyade o günlerden arta kalma alışkanlıklardır. Dolayısıyla bugün olanlar, Türkiye’nin kanunlarına tabi, millî hükümranlığımızda ve üzerinde devletin tasarrufta bulunduğu bir üniversite eşitliği sağlamakla buna mukabil dışarının güdümünde bir üniversiteyi devam ettirme mücadelesidir. Geçmişte olduğu gibi bugün de bir kısım üniversiteli gençler, hem terör örgütlerinin ve hem de sömürgeci tezgâhın oyununa gelmektedir. Bir başka ifadeyle devlet, evlatlarını bir kere daha şer odaklarına kaptırmıştır. Gözü dönmüş olarak "katil polis, katil devlet!" diye nefretle bağıran bu eylemciler dışarıdan gelmedi. Fakat beyinlerine çip yerleştirilmişçesine dışarıdan yönlendirilmekteler.
İzinsiz gösterilerin üzerinden geçen zaman içinde niyet ve faaliyet netleşmiştir. Mesele, asla bir rektör tayini değildir. Tayin, sadece bahanedir. Güden akıl, bir zamanlama yakalamış onu kullanmaktadır. Joe Biden’ın adayken yaptığı konuşmayı hatırlamalı. Ne demişti? "Başkan seçildiğimde Türkiye’de muhalefeti kullanarak diktatör olan Tayyip Erdoğan’ı devireceğim!" Boğaz’daki Aşiret’te kazan kaldırma, istemezük çığlıkları ne zaman başladı? Sn. Biden, and içip yerine oturduktan sonra. Ümitler O’na bağlanmıştı. Nitekim hadiseler başlayınca Boğaziçi Üniversitesi önünde veya içinde terör örgütleriyle CHP İstanbul İl Başkanı görüldü. Aynı partinin bazı belediye başkanları, işlerini bırakıp yangını körüklediler. Bu gelişmeler Washington, Brüksel ve Paris’ten takip edilmekte ve Ankara’da türlü rahatsızlıklara sebep olan lakırdılar etmekteler. Ne var ki bu merkezler, Kâbe yani 2 milyar Müslümanın mukaddes bir varlığı hakarete uğrarken seslerini çıkartmadılar.
Mandacılar, vesayetçiler 27 Mayıs, 28 Şubat, Gezi ve 15 Temmuz’a üniversite gençliği, medya, asker, yargı, sermayeyi kullanarak gitmişlerdi. Bugün bu imkânı kaybetmiş vaziyetteler. Arkalarında yalnızca vesayet merkezleri var. Zaten zaman zaman oralara dönerek "niye müdahale etmiyorsunuz?" kabilinden çağrıları olmuyor değil.
Görüldüğü gibi Türkiye Cumhuriyeti, istiklaline yeni yeni kavuşmakta. Evet, 1923’ten gelen devlet, bir asır sonra ancak istiklâl, hürriyet ve millî hâkimiyetini iradesi altına alabilmektedir. Eğer, itiraz edilen rektörü, Amerikan elçisi tayin etseydi kimse ses çıkarmayacaktı. Aksine iftihar ederlerdi. Veya Millet İttifakı’nın gizli yahut açık ortaklarından birinde aday olmuş veya vazife yapmış bir politikacı mezkûr üniversiteye tayin edilseydi yine kimseden ses çıkmayacaktı. Kabul edilmeyen rektör, Anadolu’nun tabela üniversitesi diye küçümsedikleri fakat aralarında çok değerli işlere imza atan üniversitelerinden birine tayin edilseydi yine ses çıkmayacaktı.
Hadise, Boğaziçi Üniversitesinde örtülü bir biçimde de olsa "Rabırt Kalıç ruhu”nun devam etmesi veya tam anlamıyla millî üniversite olma vasfına kavuşup kavuşmamasıdır. Söz konusu üniversite, Rumeli Hisarı’nın üstündedir. Bu hisarın da yer aldığı yamaçta "Kayalar Mezarlığı" vardır. İhanetin, "zulüm 1453’te başladı" dediği İstanbul’un Fethi’nde şehîd düşen mübarek askerlerimiz, bu mezarlığa emanet edilmişlerdir. O şehîdler, bir buçuk asırdır Fetih ruhuna aykırı bu gidişattan rahatsızdır. Kâbe’ye ve bundan dolayı bu milletin îmânına vaki saldırı ise ölüsü ve dirisiyle milletimizin fertleri için azap olmuştur.
Mandacı, vesayetçi kirli zihniyet, Cumhur İttifakı’nı, "Rabırt Kalıç ruhu"nun devamına söz dinleyen bir Türkiye tesisine mâni görmekteler. Onun için içeriden ve dışarıdan el ele vermiş olarak yangın çıkarmaktalar…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.