NATO’NUN GELECEĞİ

A -
A +
Türk, Alman, Rus, Avusturya-Macaristan imparatorluklarına nihâyet veren I. Dünya Savaşı, haritaları değiştirdi. 1914-1918 arasında cereyan eden bu harpte insanlık, 1 milyon 263 bin kayıp verdi. 1 Eylül 1939’da başlayan II. Dünya Harbi gösterdi ki Harb-i Umumî bitmemişti. Yıkılan imparatorluklara karşılık Büyük Britanya, Japonya gibi imparatorluklar devam etmekteydi. Almanya çıkışlı olarak ikinci defa başlayan milletler kapışması, 2 Eylül 1945’te bitti. Bu defa da 73 milyon insan ölmüştü. İki cihan harbi ve diğer harplerdeki zayiatlar ile birlikte 20. Asırda 100 milyon insan hayatından oldu denebilir.
Yapısı değişen yeni dünyanın kapısından kapitalizm, komünizm, Nazizm, faşizm ideolojileri girmişti. 1917’de Rusya’da komünist devrim oldu. II. Cihan Harbi bittiğinde ise adaletsiz yapısıyla bugünkü BM kuruldu. İngiltere yerini ABD’ye bıraktı. Okyanus ötesinde bütün dünyaya hükmetmek isteyen kapitalist bir imparatorluk yükselirken Balkanlar’dan, Orta Avrupa’dan Çin hududuna kadar uzayan sahada da SSCB adlı sosyalist bir imparatorluk doğmuştu. Şimdi dünya iki kutupluydu. Vaziyete "kara ve kızıl emperyalizm!" de deniyordu. Gelen zamanın adı "Soğuk Savaş Dönemi" olmuştu. Bu dönem, 1947’de başladı, 1991’de bitti. 1945’te kurulan BM, barışı getiremedi. Kutuplar, yekdiğerini tehdit etmekteydi. Sovyet İmparatorluğu, "işçi-köylü iktidarı!" sloganıyla hem yayılmakta ve hem de gözü kara hareket etmekteydi. Hitler ölmüş fakat SSCB-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nde Stalin adlı yeni bir kan dökücü ortaya çıkmıştı. Uzak-yakın devletleri tehdit etmekteydi. 
Bütün bu sebeplerle 4 Nisan 1949’da NATO-Kuzey Atlantik Andlaşması ismiyle askerî bir teşkilat kuruldu. SSCB’den, Stalin’den tehdit alan Ankara, çare arıyordu. Türkiye, Kore Harbi çıktıktan 5 gün sonra 30 Haziran 1950 tarihinde TBMM kararıyla Güney Kore’ye 1 tugay asker gönderdi. Mehmetçik, "Hür Dünya"nın yanında açık ifadesiyle ABD ile birlikte komünistlere karşı savaşa girdi. 1200 civarında şehidimiz, kaybımız, esirimiz ve gazilerimiz oldu. Böylece bedelini ödeyerek 18 Şubat 1952’de NATO’ya girdik.
Sosyalist blok da 14 Mayıs 1955’te NATO’ya karşı Varşova Andlaşması Teşkilatını kurdu. Askerî ve siyâsî kuruluş 8 üyeliydi. 9 Kasım 1989’da "Utanç Duvarı" da denen Berlin Duvarı yıkıldı. "Demirperde" aralanmıştı. Varşova Paktı, 1 Temmuz 1991’de kendini feshetti. Bunu 26.12.1991’de SSCB’nin dağılması takip etti.
Artık SSCB, Varşova Paktı, Utanç Duvarı, Demirperde Sovyet tehdidi yoktu. NATO’nun varlık sebebi ortadan kalkmış oldu. Şimdi dünya tek kutupluydu. NATO, tabiatıyla masraflı bir varlıktı. Devam etmesi içinse bir gerekçe kalmamıştı. "Feshedelim!" teklifleri dile gelmeye başladı. Ne yapılacağı bilinmiyordu. Bu arada imdada bir görüş yetişti. Bu görüş sahipleri "Yeni düşman, yeşil tehlikedir! Yeşil tehlikeye karşı NATO devam etmeli!" diyorlardı. Ne var ki biçilen bu yeni görev tutmadı. Hıristiyanî taassupla "yeşil tehlike" diyenler, düpedüz İslamî gelişme ve hareketleri kastediyorlardı. Bir ân için Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu unutmuşlardı. Bu tereddütlü hava böyle devam ederken Sırp-Boşnak Savaşı çıktı. NATO uzunca bir süre sessiz kaldıktan sonra müdahale etti. Ama zaten zalim, yapacağını yapmıştı.
Konuşulan bu teşkilat, Türkiye’ye karşı hiçbir vakit üzerine düşen vazifeyi yerine getirmedi. Memleketimiz, terör örgütlerinin saldırısına uğrarken yardıma gelmedi. Hâlbuki andlaşmanın 4. ve 5. maddeleri bunu âmirdir. Mısır’da seçilmiş iktidarın devrilmesine yardımcı olmasınınsa izahı mümkün değildir. Diğer yandan 15 Temmuz’da İncirlik’te neler olduğu gün yüzüne çıkmadı. ABD, NATO’yu yedek ordusu gibi görmektedir. Bu hâlden kurtulup bağımsız bir yapıya kavuşması gerekir.
Soru şudur:
-Türkiye örneğinde görüldüğü gibi üye devletler saldırıya maruz kaldığında üzerine düşeni yapmayan, fakat üzerine düşmeyene karışan, dahası yedek Amerikan ordusu durumuna düşmüş bu kurum yaşar mı?
BM gibi, AB gibi NATO da yarınlar için güven vermemektedir. Ayrıca şu da görmezden gelinemez:
Dün Varşova Paktı’na üye olan 8 devletten, Rusya hariç, yedisi bugün NATO üyesi olmuştur. Ukrayna da kabul edilmek üzeredir. Putin, "Amerikan füzeleri, Moskova’yı 15 dakikada vuracak mesafededir. Ukrayna’ya mevzilendiğinde ise 7 dakikada vurabilir. Ukrayna, bizim kırmızı çizgimizdir!" diyor. Bu rahatsız söz, şunu hatırlatmakta:
Amerika bazen "Arap NATO’su" gibi garip bir laf etmekte. Kime karşı, hangi Arap’la? O bir ham hayal iken şu ihtimal pekâlâ gerçek olabilir. Köşeye sıkışmış bir Rusya Federasyonu, etrafına toplayacağı başka devletlerle birlikte kendi NATO’sunu yani yeni bir "Varşova Paktı” kurabilir. Zıddı ortaya çıkınca NATO’nun meşruiyeti artar, yaşama imkânı çoğalır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.