15 TEMMUZ'DA ŞEHÎD OLMAK!

A -
A +
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan akşam ve devamı gece boyunca Türkiye, bir darbe ve işgal teşebbüsü yaşadı. 251 şehîd ve 2 bin 196 yaralı verme fedakârlığımızdan dolayı çok yönlü iç ve dış bağlantısı bulunan hain teşebbüs hedefine ulaşamadı. O çok uzun gecede halk, büyük ekseriyetiyle asker ve polis, seçimle gelmiş meşru Hükûmetle devletin yanında yer aldı ve darbe ve işgal teşebbüsü püskürtüldü.
Askerin, polisin ve diğer resmî vazifesi olan memurların bir isyan veya darbe hareketine karşı durması, müdahale etmesi, onlarla mücadeleye girişmeleri varlık sebepleri gereğidir. Bunu yerine getirmeleri de memnuniyet vericidir. Daha memnuniyet verici olansa bizatihi sivil halkın, kadın, erkek, yaşlı hatta "çocuk" denecek kadar gençlerin kendiliklerinden buluşup birleşerek darbecilerin jetlerine, helikopterlerine, tanklarına karşı, gözlerini kırpmadan mücadele vermeleri oldu.
15 Temmuz işgaline kalkışan FETÖ örgütü ve onun arkasında yer alan iç ve dış mihraklar, başaracaklarından eminlerdi. Fakat halkın daha doğrusu milletin müthiş bir uyanış ve şuurla o akşamdan ertesi öğlene kadar destanlar yazmasıyla bâtıl değil hak, küfr yani inkâr değil imân, ihanet değil millet zafer kazandı. Kazanılan bu zaferin hikmeti, ruhu, şehadet hasreti, şehîd olma arzusu ve şehîdliğe koşma şevkidir. Bizler ve elbette yakınları bazı gazilerimizin yaralı kurtulmuş olmalarına sevindik. Ancak o gazilerin birçoğu o gece, o mücadelede şehîd düşemedikleri için üzüldüler. "Ben, şehîd olmaya layık değil miyim?" diye kendilerini sorguladılar.
Şehîdlik, Allahü teâlânın, Sevgili Peygamberimizin -aleyhiselâm- bu ümmete emsalsiz bir hediyesidir. Mahiyeti, makamı, derecesi, nimetleri, üstünlüğü âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîflerle ifade buyurulmuş, âlimler tarafından şerh ve izah edilmiştir. Öyle ki şahadet milletimiz için aşk derecesinde benimsenmiştir. Yavrusunu bir gözünden diğerine sakınan mübarek analar, "ya şehîd ol, ya gazi!" diyerek askere evlâd uğurlamıştır. O hâlde ve mutlaka istiklâl ve istikbalimizi en evvel dînimize, İslâmiyet’e borçluyuz.
Şanlı Bedir Muharebesinden bu yana; 13 Mart 624’ten belki de şu ân dâhil şehîdler verdik ve vermekteyiz. O yiğitlerin ok, kılıç, mermi, kurşun ve bomba üzerine gitmelerindeki sebep sahip oldukları kavî imân ve doğru itikaddır. Şehîd ve gazilerimizi rahmetle minnetle yâd etmek ve unutmamak bizler için mukaddes bir vazife ve borçtur.
Hiç olmazsa bir kısmını zikredelim; bir kısmının kitabesini okuyalım:
Bedir Muharebesi’nden bugüne dek ebedî değerlerimiz uğruna; önceki harpler ve Malazgirt, Haçlı Müdafaaları, Niğbolu, İstanbul’un Fethi, Mohaç, Preveze, Mora, Girit, Rodos, Kırım, Türk-Rus Harpleri, Türk-Yunan Harpleri ve Teselya Harbi, Srebrenitsa, Kafkas, Ermeni çatışmaları, Hocalı, Türkmenistan’daki Göktepe, Uygurların İstiklal savaşları, Güney Kore’de Pusan, Japonya’da Ertuğrul Firkateyni, Trablusgarp, Yemen, Hicaz, Filistin, Kut’ül Amare, Balkan Harbi, I. Dünya Harbi, Sarıkamış, Çanakkale, İstiklal Harbi, Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları ve 15 Temmuz 2016’da can feda eden bütün azîz şehîdlerimizle gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, hayatta olan gazilerimize sağlık dolu ömürler dileriz.
Şehadet, 15 Temmuz Zaferi’nin Kızılelma’sıdır.
15 Temmuz’da milletin ruhunu besleyen şehîdlik şevkidir.
Kalplerde o şehîdlik aşkı olmasaydı önceki zaferler de bu zafer de kazanılamazdı.
Dilediğini azîz, dilediğini zelîl eden Yüce Allah, bu aşkı kalblere nakşedenlerle arslan doğuran analar ve o arslanların ceddinden râzı olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.