KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

A -
A +
KKTC-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 38 yaşında.
Kardeşlerimizi tebrik eder, devletimize ebedî ömürler dileriz…
Kıbrıs, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Burada hiç Türk olmasa hatta hiçbir insan yaşamasa bile Kıbrıs adası Türkiye zaviyesinden yine çok önemlidir. Kıbrıs, Akdeniz’in kilit taşı, Anadolu’nun müdafaa dayanağıdır.
Sultan Selim-i Sâni, II. Selim iktidarı döneminde 1 Ağustos 1571 yılında Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordumuz tarafından fethedilmişti. Ada, 1571’den 4 Haziran 1914’e kadar 343 sene boyunca tamamıyla bize aitti.
Midhat Paşa cuntasının, memleketi, "1293 Harbi" denen 1877-78 Türk-Rus savaşına sürüklemesi ve bu dehşetli cenkte tarihimizin en büyük kayıplar felaketini yaşamamız üzerine Londra, Ruslara karşı İstanbul’un yanında yer almak için Kıbrıs’ın kendisine kiralanmasını teklif etti. Devlet zordaydı. Abdülhamid Han, işbaşına yeni gelmişti. Meşrutî yönetim cariydi. Hükümdar, çâreler üretme arayışındaydı. Teklife mecburen müsbet cevap verildi. Ada, belli bir yıllık sterlin mukabilinde Büyük Britanya’ya icara verildi.
1914’te I. Cihan Harbi koptu.
Büyük Britanya, Devlet-i âli Osman’ın karşısındaki saftaydı. İngiltere, kendisine göre düşman tarafta bulunduğumuzu bahane göstererek suyu bulandırdı ve 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı ilhak ettiğini, Büyük Britanya toprağına kattığını ilân etti. Hala Sultan, burada medfun şehîdler ve adada yaşayan Müslüman Türkler yetim kaldılar. Yetimlik, 1923’te katmerlendi. Ankara, daha 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Andlaşmasında Kıbrıs’ın İngiltere’nin mülkü olduğunu kabul etti. Daha birçok tavizler verildiği gibi Kıbrıs da gitmişti. Masadaki sömürgeci güçler dediklerini dikte ettiriyorlardı.
Londra 1925’te Kıbrıs’ı tac kolonisi yaptı.
Hâlbuki ada devletin değil, toprakların tamamı Osmanlı Türklerinin vakfıydı. Böyle olduğu bugünkü vakıf kayıtlarımızda da mevcuttur…
1959’da Adnan Menderes Hükûmeti döneminde başlayan Zürih ve Londra görüşmeleri sonunda 1960’ta Rum ve Türk cemaatlerinden mürekkep bir Kıbrıs Devleti kuruldu. Zoraki bir neticeydi. Rumlar öteden ENOSİS idealleri ve EOKA çeteleri eliyle Türkleri taciz edip adadan sürmek istiyorlardı. Zaten 1925’ten itibaren Türlerin kitleler hâlinde Türkiye ve başka yerlere göçmeleriyle nüfus dengesi aleyhimize olarak bozulmuştu. Vaziyetten güç alan Rum tarafı 1963’te tâciz şiddetini arttırdı. İnönü koalisyon hükûmeti, müdahale etmeyi düşündüyse de Beyaz Saray’dan gelen Johnson Mektubu ve baskı yüzünden bunu yapamadı.
Sonraki yıllarda Rum mezalimi şiddetlenerek arttı. 20 Temmuz 1974’te CHP-MSP ortak iktidarında Ecevit, Başbakan ve Erbakan, Başbakan Yardımcısı iken 20 Temmuz 1974’te TSK imkânsızlıklara rağmen Kıbrıs’a müdahale ederek çıkarma yaptı…
Zafer, bizimdi.
Dış merkezlerden yine ağır baskılar gelmeye başladı. ABD 15 sene sürecek bir ambargo düğmesine bastı. İsviçre’deki sulh görüşmelerinde Ankara, adanın üçte birine râzı olmak gibi bir hata işledi.
Bir müddet intikal dönemi yaşandı.
15 Temmuz 1983’te KKTC kuruldu.
Rauf Denktaş ilk Cumhurbaşkanı oldu. Denktaş, 1955’ten beri bu dâvâya hizmet ediyordu. 1958’de arkadaşlarıyla birlikte EOKA’ya karşı TMT-Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmuşlardı. Ömrü destânî bir mücadeleyle geçti.
KKTC kurulmasına rağmen "İki Devletli Çözüm" diye Barış Harekâtı’ndan beri devam eden çok taraflı görüşmeler yapıldı. Bu müzakerelerde sadece havanda su dövüldü. Bugün gelinen noktada olmayacak duaya âmin denmeyeceği için teklif edilen bu çözüm tarzı Lefkoşa ve Ankara tarafından reddedilmiştir.
Şimdi Mavi Vatan’ın da inşa edilmesiyle Kıbrıs bir kere daha ve çok daha ehemmiyetli olarak kıymet kazanmıştır. Öyle anlıyoruz ki KKTC artık yeniden kurulmaktadır. Mavi Vatan’dan sonra Kıbrıs Türkü’ne yaraşır bir Başkanlık Sarayı inşa edilmeye başlanmıştır. Bundan sonra yapılması gerekenler, KKTC’nin adının kendine layık şekilde değiştirilmesi ve Türkiye’nin dostu ve Türklerle kardeş devletler tarafından tanınmasıdır. KKTC ismi bundan böyle "Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" olmalıdır. İkinci adımsa tanınmadır. Emperyalist cenahtan hangi misilleme tehdidi gelirse gelsin Ankara, “KTC”nin tanınmasını gerçekleştirmelidir. TDT-Türk Devletleri Teşkilatı mensubu devletlerimiz ve İslâm âleminden dost devletleri buna ikna ve râzı etmeliyiz.
Ankara’nın şunu dediğini duyar gibiyiz:
-Az daha sabredin. Sıra ona geldi. Suriye’nin kuzeyine dair terör devleti hayalini yok etmemize fazla kalmadı. Bunu yapar yapmaz KKTC, hem adına, hem tanınmışlığa ve hem de BM üyeliğine kavuşacaktır!
Şu vaat gerçek olduğunda,
400 bin Kıbrıs Türkü, daha bir kendinden emîn olarak millî pasaportunu cebinde taşıyacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.