Genç kız mahcup bir şekilde gülümsedi...

A -
A +
"Nalân, hemen hazırlan yemek yiyelim. Bunları sen hareketlendirirsin. Açlıktan öleceğim..."
    Nalân arkadaşlarının arasından sıyrılıp koşarak otelin lobisine geldi: - Hemen bir telefon bağlamanızı isteyeceğim. İstanbul, (........) numara. Hemen bağlarsanız sevinirim. Ferit veya İpek Kozdağlı ile görüşeceğim. Bu sırada diğer gençler de Nalân’ın yanına gelmişlerdi: - Ne o Nalân, anne ve babaya rapor mu vereceksin? Nalân gülümsedi: - Ay dalga geçmeyin, ne yapayım, merak ederler. Bu sırada telefon bağlanmıştı. Nalân güzel ve eğlenceli bir yolculuk yaptığını, çok mutlu olduğunu söyledikten sonra kaldığı otelin telefon numarasını da verip telefonu kapattı. Gençlerin içerisinden uzun boylu, esmer, yeşil gözlü bir genç olan Tarık yavaşça yanına yaklaştı genç kızın. Oldukça yakışıklıydı: - Nalân, hemen hazırlan yemek yiyelim. Bunları sen hareketlendirirsin. Yoksa ben açlıktan öleceğim. Acele etsinler biraz. Genç kız mahcup bir şekilde gülümsedi: - Tamam canım, sen merak etme, yarım saat sonra burada buluşuruz. Bir senedir Tarık’la aralarında özel bir arkadaşlık gelişmişti. İki genç birbirlerinden hoşlanıyorlardı. Önceleri sevimli atışmalarla başlayan yakınlık zaman içinde artmış, nihayet Tarık bundan dört ay önce duygularını genç kıza açmıştı. Nalân da bu gence karşı duygusuz değildi. Nalân hemen diğer kızlara döndü: - Haydi kızlar, odaya gidelim bir an önce, üzerimiz değiştirip yerleşelim. Sonra da yemeğe! Arkadaşlarının arasında daima liderdi Nalân. Hoşgörüsü, güler yüzü ve isabetli kararlarıyla arkadaşlarının arasında edindiği yer gerçekten saygı ve sevgiyle doluydu. Gençler çantalarını alıp hemen asansöre koştular. Gürültülü bir neşeyle hepsi odalarına çıktılar. Yarım saat sonra teker teker lobiye inmeye başlamışlardı... Hep birlikte yenen güzel ve keyifli bir akşam yemeğinden sonra sohbete koyuldular. Dışarıda kar başlamıştı. Her yer bembeyazdı. Üçü erkek, beşi kız, sekiz kişilik bir gruptular. Cam kenarında bir masada, fıkralar anlatarak eğleniyorlardı... 
Gece yarısını biraz geçiyordu ki Nalân’ın yanında oturan Tarık gözlerini kısarak kapıdan içeri giren bir gence baktı dikkatlice. Sonra telaşla fırladı ayağa ve bağırdı: - Kaan, Kaan oğlum! Burada ne işin var? Yanlarına yaklaşan delikanlı temiz yüzlü, ela gözlü, açık kumral saçlı hoş bir delikanlıydı. Üzerinde polis üniforması vardı. Gülümseyerek yaklaştı masaya... Tarık yerinden fırlamıştı. İki genç birbirlerine sarıldılar. Tarık genci omuzlarından tuttu: - Nerelerdesin Kaan? Okul bitti ha? Üzerinde bu üniforma olduğuna göre... Kaan mahcup bir şekilde önüne baktı: - Bitti Tarık, çok şükür geçen sene mezun oldum. Şimdi İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görev yapıyorum. Buraya bir iş için gelmiştim. Hayrola, sen ne arıyorsun burada? Tarık omuzlarını kaldırdı: - Biz de arkadaşlarla hafta sonunu burada geçirelim diye gelmiştik. Betül Abla nasıl? Münevver Teyzem, Hikmet Kemal Amca, Hacer Teyze? DEVAMI YARIN
     
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.