Dengemi kaybettim. Hükümsüzdür

A -
A +
Şöyle bir arkadaşınız olduğunu düşünün…
Birlikte çay içerken çok güzel ve ibretlik bir şey anlatmaya başlıyor. Siz tam dikkatinizi vermiş onu dinlerken aniden küfrü basıyor. Siz “Ne oluyor yahu!” bile diyemeden, bu sefer fıkra anlatmaya başlıyor.
Kahkahanız diyaframa doğru tırmanırken, aniden bir hadis-i şerif okuyor. Siz toparlanıp salevat getirirken, o birden “Bizim Libya’da ne işimiz var yahu?” diye bağırıyor.
Ardından deprem şakası yapıp, üç saniye sonra da deprem mizahı yapanlara hakaretler ediyor. Siz duygudan duyguya sürüklenirken, o bu sefer hiçbir şey yokmuş gibi deprem çantası satan bir şirketin tanıtımını yapmaya başlıyor.
Uykunuz geliyor ve yatağa uzanıyorsunuz. Ama o hâlâ yanınızda… İçini çekerek savaşta ölen çocuklara ağlıyor. Size de bir hüzün çöküyor ama arkadaşınızın gözyaşları daha göz altına inmeden, bel altı bir espri yapıp kahkahayı basıyor.
Bu kadar dengesiz muhabbetin ardından size de bir sıkıntı basıyor tabii. Ama sabah tekrar buluşup muhabbete devam ediyorsunuz...
            ***
Şimdi size bir soru; Böyle bir insanla düzenli görüşürseniz ne olur? Dengeniz bozulur, hatta tamamen kaybolur, değil mi?
Benimki biraz kayboldu da o yüzden sordum.
Sömestir tatilinde birkaç gün izin kullanınca sosyal medyayla biraz fazla mesai yaptım. Ve gerçekten de aşırı doz sosyal medya kullanımının insanda denge falan bırakmayacağına kesin ikna oldum.
Çünkü sosyal medya, ruh hâli acayip dengesiz bir arkadaş gibi... Karakteri oturmamış, ergenlikten çıkamamış, henüz kendi yolunu çizememiş garip huylu bir arkadaş.
Düzenli görüşmeye devam ederseniz, en fazla altı ay içinde hislenme problemi ve duygu durum bozukluğu yaşamanız kesin. Çünkü ekrandan akıp giden farklı kategorilerde bir sürü paylaşım, insanın duygulanan yerlerini felce uğratıyor.
Belki siz alıştınız da ben alışamadım. Bilemiyorum. Ama hislerim gerçekten afallamış durumda. Hiçbir şeye hakkıyla sevinip, üzülemiyorum.
Elâzığ depreminde göçük altından kurtarılan kadının haberini okurken, birden fonda "Taksim Dayı"nın remixi başlıyor. Hüznüm hızlı bir şekilde kahkahaya dönüşmeye hazırlanırken, bu sefer Çin’de bir anda yere yığılan adamın görüntüsü hislerimi donduruyor.
“Acaba bize de bulaşır mı bu illet?” diye düşünürken, bir anda hacamatın faydaları üzerine bir yazı okurken buluyorum kendimi.
Hacamattan İmamoğlu’na, İmamoğlu’ndan damacana suların hijyen problemine, damacanadan Babacan’a, Babacan’dan ünlü bir yıldızın şaşırtan görüntüsüne zıplıyorum.
Azami hislenme sürem iki paylaşım arasına sıkışmış durumda. Duygusal istikrar göstergelerim çalışmaz vaziyette. Çoktan seçmeli hayatın bize dayattığı açık menü lezzetler kandırmacasında, tat alma duyum çoktan işlevini kaybetmiş durumda.
Normale dönmek için ne yapmak gerekir diye düşünüyorum. Eylemden biraz uzaklaşıp düşünmek, iyi insanlarla görüşmek ve kitap okumaktan başka bir şey gelmiyor aklıma.
Kimisi dijital detoks diyor, kimisi teknolojik arınma… İsmi çok önemli değil. Ama gerçekten de biraz güç toplayıp silkinmeli ve akıntının dışına çıkmalı insan.
Azgın dalgalarla boğuşabilmek için, arada bir de olsa bir göl gibi sakin kalabilmeli.
Bir zamanlar en değerli şey petroldü belki. Modern zamanların en değerli şeyi ise kalabalık. Ve kalabalık demek, kaybolmak demek. Ama sosyal medyanın hengamesi içinde kaybolmaktansa, güzel bir kitabın satırları arasında kaybolmayı becerebilmeli insan.
Bin kişinin fikriyle yorulmaktansa, düzgün bir kişinin fikirleriyle yoğrulmalı.
            ***
Yorgun ruhları dinlendirmenin en iyi yolu, insanın kendisini ve varoluş sebebini hatırlayabilmesidir.
Son sürat giden bir arabayı seyir hâlinde tamir etmek ne kadar zorsa, bir köşeye çekilip inzivayı uzaktan da olsa hissetmeyenlerin rehabilitasyonu da o kadar zordur.
Kalabalıklardan uzaklaşan, kendine yakınlaşır.
Akıntıya kapılıp kendisini unutan insanınsa ne bildiğinin hiçbir hükmü yoktur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.