Bilim ve aklıselim

A -
A +
Bilimi tarif eden belki yüzlerce farklı cümle var. Ama en genel geçer olanı şudur;
“Evreni anlamaya, açıklamaya ve müdahale etmeye yönelik çalışmaların tümüne bilim denir.”
Daha sade ve net bir tarif yapmak gerekirse şu da söylenebilir;
“Bilim, dünya devam ettiği müddetçe yazılmaya devam edecek olan ve her sayfası öncekileri yanlışlayan bir kitaptır. Ve bu kitapta herkes ancak bulunduğu sayfadaki satır sayısı kadar düşünebilir.”
Bu ikinci tariften yola çıkarsak, kitabın bitmesine daha kaç sayfa olduğundan bile haberi olmayan insanın her şeyi çözdüğünü iddia etmesi ve başka bir kitap tanımamasına bilimperestlik denir.
Kendi akılları dışında her şeyden şüphelenen bilimperestler, bilim hariç her türlü bilgi kaynağını reddederler.
Akademik zehirlenme sonucu oluşan bu hastalığın en önemli semptomu ise kibirdir.
Yaratılmış olan mükemmel sistemin nasıl işlediğine dair ufacık bir ipucu bulan insanoğlunun kibirlenmesi, evdeki bilgisayarı parçalayıp içini görünce havaya giren çocuğun ruh hâline benzer.
Çiplerin kartın üzerinde nasıl dizildiğini gören çocuğun mühendislere kafa tutmasıyla, evreni anlamak için çıkılan yolculukta Yaradan'ı inkâr etme noktasına gelmek, aynı derecede komiktir.
Bilimperestler dini dogmatik diye inkâr ederler ama bir yandan da kısa dönemli buluşlara taparak dogmatizmin çukurunda yaşarlar. Hâlbuki bilimde hiçbir doğru değişmez değildir. Newton’un yer çekimi hipotezi bile 200 yıllık saltanatının ardından yerini Einstein teorisine bırakıp çekilmiştir.
Ve geldiğimiz bugünde, bilim insanları tarihte belki de ilk kez tek bir düşmana karşı savaşmak için aynı cepheyi paylaşmakta ve yine de çaresiz kalmaktadır. “Bu çağda nasıl oluyor da küçücük bir virüsle başa çıkamıyoruz?” sorusu, aslında bilimi putlaştıran zihniyete verilmiş okkalı bir cevaptır.
Covid-19, 21. yüzyılın modern insanına acziyetini hatırlatmış, pozitivizmin postu deldirdiği bir fotoğraf olarak dünyanın hafızasına kazınmıştır.
Bu virüs vakasıyla birlikte, insanlık maddeyle arasına ölüm korkusunun tetiklediği bir sır perdesi çekmeyi hatırlamıştır nihayet. Doğa bilimleriyle sosyal bilimler belki de ilk kez birbirine bu kadar yaklaşmış, kibir ölüm korkusu karşısında ellerini kaldırıp teslim olmuş, insanın devleştiği nice rüyalar ölüm döşeği ihtimalinde son bulmuştur.
Ama bu da unutulacaktır elbette. İnsanlık, rutinlerine döndüğü anda bilim yine kutsanacak!..
Ölüm korkusunun üzerine kürek kürek dünya telaşı atılacak…
Ve insan ruhunun keşfi için yolculuğa çıkan zihinler, bir ihtiyaç molası daha alacaklardır.
Yolculuğun devamı, bilimin “olan biteni anlamaya çalışmaktan” öte bir uğraş olmadığını bütün insanlığın anlamasına bağlıdır.
Tek ayağını bir pergel gibi inanç alanına sımsıkı koyan insan, her yeni keşifle birlikte imanını tazeler.
İnsan ruhunu laboratuvarda incelemeye çalışmaz.
İnançla ilgili meselelerde analitik bakış açısı yerine sağduyu veya halk arasında bilinen şekliyle aklıselimi ön planda tutar.
Böylece inanç ve değerlerden bağımsız bir bilim anlayışıyla bilgelik yolunda önüne bir set çekmemiş olur.
Çünkü gerçek bilgelik, din ve bilimi birbirine çarpıştırmadan yol alabilmek…
Belki de “İlim kendini bilmektir” diyerek insanla madde arasında sağlam bir köprü kuran Yunus Emre’yi anlayabilmektir.
Bilim bedenleri kurtarmakta çaresiz kaldığında, ruhu kurtaracak tek şey inançtır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.