Sarı bez

A -
A +
Bazı lokantalarda garsonlar, ceplerinde taşıdıkları nemli ve kirli bir bezle masaları silerler. Masayı temizleme iddiasında olan bu bezler, masayı bakteriye boğar. Bu yüzden arada bir bezi yıkamak gerekir.
Biz de bir süredir toplumu kötülüklerden arındırmak için etrafı temizleme gayretindeyiz. Her gün birilerini, bir şeyleri eleştirip rahatlıyoruz. Ama arada bir bezi yıkamadığımız için, bulaştığımız yerleri daha çok kirletiyoruz sanki.
Kendini hep kötülerle kıyaslayarak irtifa kazanmak modern insanın en büyük tesellisi. Ana haber bültenlerinin vahşet haberleriyle dolu olması da bu yüzden. Bilinçaltında kendisinden memnun olmayan insanlara, bir tür terapi hizmeti veriliyor. Ama asıl terapi, Nurettin Topçu’nun akıllara selamet veren şu cümlesinde saklı;
“İnsanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır.”
            ***
Ortega Y. Gasset’in “İnsan ve Herkes” isimli kitabından şöyle bir cümle not almışım;
"Bu korkunç çağı sağ salim atlatabilmek için, üstünde konuşulan, uğruna savaşılan ve insanların boğazlanmasına yol açan bazı fikirlerin, ipe sapa gelmez ve son derece havada kalan şeyler olduğunu anlamamız gerekir!”
Şimdi ülke gündemine bir bakalım… Vitrinde acayip bir hareket var. Ama içeride raflar boşalmış, in cin top oynuyor.
Kendisiyle baş başa kalmaktan ölesiye korkan modern insan, popüler kültürün sunduğu seçenekler içinden en uygun şıkkı seçerek kendine her gün bir takvim oluşturuyor. Ama bu takvimin içinde düşünmeye yer yok! Hep bir şeyleri kaçırma korkusuyla yaşayan insan, kendisiyle tanışma fırsatını yakalayamadan ömrünü tüketiyor.
Bütün düşüncelerin menzili aslında varoluştur. Aradaki istasyonların hepsi, varoluş sırrına ermeden önce soluklanmak içindir.
Aklın birinci vazifesi, bedenle ruh arasındaki ilişkiyi çözümlemek olmalı. Çünkü insanla hayvanın farkı, içgüdüyle akıl ve düşünce arasındaki mesafe kadardır.
​            ***
İş hayatı günümüzde zihinler için en büyük uyuşturucu. Yoğunluk, bir tür statü göstergesi hâline geldi. Düşünce dünyamız, anlamsız bir şekilde yüceltilen yoğunluk propagandası altında can çekişiyor.
“Yoğunsun da ne yapıyorsun kardeşim?” diye soran yok! Çalıştığın şirketin patronu biraz daha fazla para kazansın diye uğraşıyorsun işte! Tamam, aldığın paranın hakkını vermen lazım. Ama bu arada asıl mühim sorunun cevabını vermek için zamanın kalmıyor.
Ben ne için yaratıldım? Ne için yaşıyorum? Varoluş gayem ne?.. Bu soruların cevabını vermek için kafa yormuyorsan, çıkış noktanı ve varacağın menzili hiç düşünmüyorsan, yolculuğun ne anlamı var?
Dünyanın en mükemmel hızlı trenini de üretseniz, trenin güzergâhını raylar belirler. Doğru düzgün bir yol yoksa, Ferrari’nin hız kadranı anlamını kaybeder.
​            ***
İnsanlar karanlıktan neden korkar biliyor musunuz? Çünkü karanlık insanın kendisiyle baş başa kalmasını gerektirir. Ve bu randevuda boşluk belirginleşir. Işıkla birlikte çeldiriciler hayatımıza dâhil olunca rahatlarız.
En büyük çeldirici de sosyal medya. Günlük oluşturulan etiketlerle her akşam içtima alınıyor. “Sağa dön, sola dön” derken bütün ideolojiler ve düşünceler dirsek teması aralığında hizaya çekiliyor. “Yerinde say, marş” komutuyla da bir milim yol katetmeden büyük bir yorgunluk yaşanıyor. Ve bu yorgunluk bilinçaltı tarafından genelde, “İçimde sebepsiz bir sıkıntı var” veya “Yaşama sevincimi kaybettim” cümlesiyle tercüme ediliyor.
Çektiğimiz sancı sadece yoklukla, yani bu dünyayla ilgili olduğu için, ağrı kesici hükmündeki ilaçlar da ancak sıkıntıyı öteliyor.
Hâlbuki sıkıntı sebepsiz değildir. Yaşama sevinci de henüz bulunmamıştır ki kaybedilsin!
Ölüme bir anlam yükleyemeyen insan, hayata nasıl anlam yüklesin?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.