Son derece babacan görünüşlü bir adamdı

A -
A +

" Doktor bey benim kimsem yok. Yapayalnızım. Yürüyemiyorum… Çalışıyordum..."

 
Necile Hanım o talihsiz güne kadar hayatını bu şekilde sürdürmek için çabalıyordu. O gün saat ona çeyrek kala iş yerine gelmişti. Sabahtan yorgun uyanmıştı. Beyninde bir uyuşma hissetmişti kalkar kalkmaz. Önemsemeden giyinip çıkmıştı. İşe başladığı anda bacakları sanki kesilmiş gibi bir duyguya kapıldı. Hissetmiyordu. Başının döndüğünü, ensesinden yükselen bir ağrının beyninin kapladığını fark etti. Başı zonkluyordu. Gözleri karardı. Tezgâha tutundu ama sanki karanlık bir girdabın içine yuvarlanıyormuş gibi oldu. Ondan sonrasını hatırlamıyordu. Kendine geldiği zaman hastanedeydi. Doktorların söylediği gerçek beynine bir zıpkın gibi girmişti:
- Maalesef kısmi bir felç geçiriyorsunuz Necile Hanım. Yüksek tansiyon sonucu oluşan bir durum bu.
Artık yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Felç gelmişti zavallı talihsiz kadına.
          ***
Doktor elindeki tomografi sonuçlarını dikkatle inceleyerek çaresiz bir şekilde yatan kadına döndü:
- Necile Hanım, ani bir tansiyon yükselmesi sonucu meydana gelen bir olay bu. Geçici de olabilir, kalıcı da olabilir. Bu şartlarda bizim yapabilecek tek şeyimiz ilaç tedavisi ve fizik tedavi. Eşiniz sigorta emeklisiymiş. Sizi bir müddet hastanede yatıracağız. Yapabileceğimiz şeyleri yapacağız.
Necile Hanım ağlamaklı bir sesle inledi:
 - Doktor bey benim kimsem yok. Yapayalnızım. Yürüyemiyorum… Çalışıyordum, artık çalışamayacağım. Nasıl yaparım? Nasıl yaşarım bundan sonra?
Doktor yüzünü buruşturdu, gözlerini kıstı:
- Gerçekten kiminiz kimseniz yok mu?
Derin bir nefes aldı kadın. Başını iki yana salladı:
- Yok doktor bey… Kimsem yok.
- Anlıyorum… diyerek başını salladı doktor. Son derece sevimli, babacan görünüşlü bir adamdı.
- Merak etmeyin, size yardımcı olacağım. Yalnız bana biraz müsaade edin, şimdi siz rahatça yatın. Dinlenmeye bakın. Hiçbir şey düşünmeyin. Sinir sisteminiz ne kadar düzgün olursa o kadar kolay olur bazı şeylerin üstesinden gelebilmek. Ben ilgileneceğim durumunuzla…
Gülümseyerek çıktı odadan. Necile Hanım yatağının yanındaki pencereden gökyüzüne baktı. Pırıl pırıl bir hava vardı dışarıda. Bulutlar sakin bir şekilde süzülüyorlardı. Kuşlar çeşitli yönlere doğru uçuyorlar, yumuşacık hareketlerle sanki bir gösteri yapıyorlardı.
- Cahit Bey, nasıl haber vereceğim sana ben? Ne kadar üzüleceksin kim bilir… Nasıl haber ulaştırsam ki! Kafam çalışmaz oldu artık…  Kime söylesem, kimden yardım istesem...
Aklına oğlu Hakan geldi. Birden kaşları çatıldı, başını iki yana salladı kendi kendine:
- Asla… Asla ona haber vermem. O kadar da onursuz değilim…
Bu düşünceler arasında bocalarken babacan doktorun yeniden odaya girdiğini fark etmemişti bile. Onun sesiyle irkildi:
- Necile Hanım… Size bir yardım yolu buldum. Sizi bir dinlenme evine yerleştirelim. Sigorta emeklilerinin kabul edildiği bir yer… Maaşınızı oraya vereceksiniz, size ömür boyu bakacaklar…
Necile Hanım acı bir şekilde gülümsedi:
- Benim maaşım hacizli doktor bey… Borcumuza mukabil haciz kondu. Kesiliyor ve elime beşte biri kadar bir miktar kalıyor. Sanmıyorum ki bu şartlarda kabul etsinler… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.