Esra heyecanla kalktı ayağa. Ağlamaklıydı...

A -
A +

"Evet Esra Hanım, Necile Hanımın anneniz olduğundan şüphemiz yok..."

 
Esra heyecanla salladı başını:
- Beklerim tabii. Beklemez olur muyum hiç...
O gün bir rüyada gibi geçti Esra için. Kafasını toparlayamıyor, dalıp dalıp gidiyordu. Onun içinde bulunduğu durumu bilen Zuhal Hanım ise anlayış gösteriyor, mümkün olduğunca genç kadına iş vermemeye gayret ediyordu. Akşam paydostan sonra bütün personel gidince yanına ayaklaştı Esra’nın:
- Yarın sabah hazır ol canım. Saat sekiz gibi geliriz Oktay’la.
Esra minnetle baktı:
- Siz gelmeyecek misiniz Zuhal Hanım?
- Geleyim mi ben de?
Başını salladı Esra çocuk gibi. O kadar savunmasız, o kadar heyecanlı ve o kadar çocuktu ki bu hâliyle Zuhal Hanım yanağını okşadı onun:
- Peki Esra, gelirim ben de… Çocuklar idare eder burayı.
O geceyi uykusuz geçirdi Esra. Yatağında döndü sabaha kadar. Heyecandan hiçbir şey düşünemiyordu. Annesini çok özlemişti ve ondan başka kimsesinin kalmadığını biliyor, ona sahip çıkmak, onu yitirmemek için mücadele ediyordu. Ona sarılacak, eskiden olduğu gibi başını göğsüne yaslayıp dakikalarca kalacaktı. Sabaha karşı daldı Esra… O da tavşan uykusuydu…
             ***
Oktay Beyin kullandığı araba Yalova’nın dışındaki iki tarafı ağaçla kaplı yola saptı, biraz ilerledikten sonra büyük demir kapının önünde durdu. Kapıdaki görevli kimlik sorduktan sonra bıraktı arabayı. Üç katlı, bahçe içinde, sarı bir binaydı burası. Esra bacaklarının titrediğini hissediyordu. Kızını sımsıkı kucaklamış, Oktay Bey ve Zuhal Hanımın peşinden yürüdü. Biraz sonra kurum müdürünün odasındaydılar. Uzun boylu, son derece güler yüzlü bir adamdı kurum müdürü. Esra’ya baktı gülümseyerek:
- Evet Esra Hanım, Necile Hanımın anneniz olduğundan şüphemiz yok. Şimdi sizi onun yanına götüreceğim. Buraya geldiğinden beri hiç konuşmadı. Konuşamıyor sanırım. Doktorlarımız muayene ettiler ama geçirmiş olduğu felcin beyindeki konuşma merkezini de etkilediğini düşünüyorlar artık. Veriler öyle demiyor ama o hiç ağzını açmıyor. Bir tek kelime bile etmiyor. Sanki kendi isteğiyle yapıyor bunu. Ona bir tekerlekli sandalye verdik. Çok sakin ve tatlı bir ihtiyar. Gelin götüreyim sizi…
Esra heyecanla kalktı ayağa. Ağlamaklıydı. Yüreğinin atışları göğsünü acıtıyordu âdeta. Bir kat yukarı çıktılar. Etrafta dolaşan yaşlılar vardı. Kurum müdürü dipteki odalardan birinin kapısını açtı ve gülerek seslendi içeriye:
- Necile Hanım Teyze, bak sana bir sürprizim var. Seni görmek isteyen bir ziyaretçin var…
Necile Hanım’ın saçları bembeyaz olmuştu. Gözleri donuk bakıyordu. Tekerlekli sandalyesini camın önüne çekmiş, dışarısını seyrediyordu. Yavaşça gözlerini çevirdi kapıya doğru. Müdür Bey gülümsüyordu:
- Bak kimi getirdim sana…
Esra müdürün arkasından sıyrıldı. Dudaklarını ısırıyordu. Boğuk bir ses çıktı gırtlağından:
- Anne! Annem benim.
Necile Hanımın gözleri büyüdü bir anda, dudakları titredi, yüzünden gölgeler geçmeye başladı. Nefes alışı hızlandı. Esra ona doğru yürüdü. Başını sallayarak bakıyordu annesine:
- Annem, annem benim, canım annem benim…
- Esra! Kızım….
Kurum müdürü hayretle döndü bu manzarayı seyreden Zuhal Hanım’la Oktay Bey’e:
- Konuştu… İnanın ilk defa duyuyorum ses tonunu… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.