Eleştirilere cevap…

A -
A +
Ezanın protesto edildiği iddiasıyla başlayan tartışmalar sonrası sosyal medya hesaplarımdan yazdığım "düzeltme" ve "özür" yorumu üzerine binlerce mesaj aldım. Vicdanlı davrandığımı söyleyenler de oldu, hatadan dönmenin erdem olduğunu söyleyenler de... Hata yaptığımı söyleyenler de oldu, kalemi kâğıdı bırakmamı ağır hakaretler eşliğinde tavsiye edenler de... Bütün yorumlara saygı duyuyorum. 26 yıllık meslek hayatımda, herkesi mutlu etmenin sadece ahmakların hayali olduğunu öğrendim. Bu nedenle yazdığım yazılarda şunu veya bunu memnun etmektense sadece ama sadece Allah'ı memnun etmek için gayret gösterdim. Her insan gibi meslek hayatımda bazen hataya düştüm. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki kimseye bile bile, isteye isteye yanlış yapmadım. Size tüm saygım ve samimiyetimle şunu söylemek isterim. Taksim’deki göstericiler arasında Allah’a, İslam’a ve ezana düşmanlık yapanlar olduğunu ben de en az sizin kadar iyi biliyorum. Ama oradakilerin tamamını bir torbaya koyup, “Bunlar din, İslam ve ezan düşmanıdır” denmesini de doğru bulmuyorum. Bazı arkadaşlar, "Nasıl olur biz videoyu izledik. Her şey ayan beyan ortada" diyor. Taksim’de yaşanan ve videoya da yansıyan olayın özeti şudur: İstiklal Caddesi'nde gösteri yapmak isteyen grup, polisin yolu kapattığını görünce dakikalarca "Aç aç aç" diyerek polise çağrı yapıyor. Kimi slogan atıyor, kimi düdük, kimi ıslık çalıyor. Protestoların başlamasından yaklaşık 3 dakika sonra ezan okunmaya başlıyor. Yani ezan okunduğunu görenler protestolara ıslıklamalara yuhalamalara başlamıyor. O sırada ezan sesini bastırmak için bir gayretleri olmuş mudur? Aralarından bazılarının bunu yaptığını söyleyebilirim. Ama tamamımın böyle bir iğrençlik içinde olduğunu söyleyemem. Ya da şöyle anlatayım. Ezan okunurken protestoları kesmemek, susmamak ayrı, “ezan protesto edildi” demek ayrı bir şeydir. Evet, bölgedeki esnaflar gazetecilere, “Ezan okunurken protesto sesleri iyice yükseldi” diyor.  Ancak o gece olay yerinde bulunan bazı gazeteciler ise “Ezana özel bir protesto yoktu. Polise yönelik protesto devam ederken ezan okundu ve protestocular ezan okunurken de protesto yapmaya devam etti” diyor. Şimdi diyeceksiniz ki: “Madem durum böyle karmaşıktı. O zaman sen neden özür diledin?” Sizi biraz geriye götürerek niyetimi anlatmaya çalışacağım izin verirseniz. Gezi eylemleri sırasında birileri Gezi Parkı’ndaki çadırların yakılmasını provokasyon amacıyla sosyal medyaya servis etmiş ve Türkiye o görüntülerin yayılmasından sonra hiç tahmin etmeyeceğimiz ölçüde çalkantılı bir süreç yaşamıştı. Ben, Taksim’deki olaydan bir gün sonra ortaya çıkan videonun da tıpkı Gezi’de olduğu gibi belli bir provokasyon amacıyla medyaya servis edildiğini düşünüyorum. Zaten amacın bu olduğu da saatler sonra ortaya çıktı. Binlerce insan, “Ezana uzanan eller kırılsın” diyerek, “Ezanı protesto edenler Taksim’de özgürce hareket ederken polis bizim İstiklal Caddesi’ne girmemize izin vermiyor” mesajlarını sosyal medya üzerinden kasti bir tahrikle yayınlamaya başladı. Bakınız arkadaşlar! Bizim kadim tarihimiz bu tür acı olaylar ve bu olaylar sonrası ödenen ağır bedellerle doludur. Sultan ll. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden tutun da Menemen olayları, benzer provokasyonlar üzerinden gerçekleşmiştir. Lütfen kendinize şu soruyu sorun: Taksim’deki eylem sonrası bazı provokatörlerin eyleme katılan kimi dernekleri basıp, “Siz ezanı yuhaladınız” gerekçesiyle birkaç kadını linç etme, öldürme ihtimali var mıydı? Peki birilerinin ortaya çıkıp, tıpkı Danıştay saldırısında tertiplendiği gibi, “Allahü Ekber nidalarıyla saldırdı” diyerek halkı gaza, galeyana getirme ihtimali var mıydı? Yok diyemezsiniz arkadaşlar! Birileri aylardır insanları sokak eylemlerine davet ederken, birileri, “10 Mart’ta bu iktidarın gittiğini ve CHP’nin kazandığını göreceksiniz” tarzında provokatif açıklamalar yaparken siz bu ihtimale yok diyemezsiniz. Ben, zor bir dönemden geçen Türkiye’nin böyle bir soruna da böyle bir sona ihtiyacı olmadığını, bu süreci aklıselim şekilde düşünerek ve oynanan oyunlara gelmeyerek, kurulan tuzaklara düşmeyerek atlatmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Ve ben bir gazeteci olarak, bu tür böylesi bir tuzağa düşmemek için, provokatörlerin oyununu bozmak için bahsi edilen mesajı yazdım. Bazı arkadaşlar, “Ama nasıl olur? Cumhurbaşkanı bile bunun bir protesto eylemi olduğunu dile getirdi ve eyleme katılanları sert sözlerle eleştirdi” diyor. Bu noktada ben Cumhurbaşkanı ile ya da onun gibi düşünenlerle ters düşmüş olabilirim. Türkiye’de muhalefet yapmayı bilmeyen veya muhalefeti sokak eylemlerinden, tuhaf protestolardan ibaret sanan bir muhalefetimiz var. Cumhurbaşkanı bu reflekse göre politika belirleyebilir ve konuşabilir. Bunda bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Ancak ben sokaktaki bir vatandaş olarak veya bu ülkenin Gayri Safi Millî Hasılasına kelamımla katkı sağlamaya çalışan bir gazeteci olarak gördüğüm tehlikeleri yazmakla mükellefim.  Sosyal medyada birkaç dakika içinde yazılmış bir mesajda keskin bir dil kullanmış, maksadını aşan cümleler kurmuş olabilirim. Yazım tarzımı eleştirebilir, durduğum noktayı kusurlu bulabilirsiniz, buna da saygı duyarım. Ama ülkeme, milletime, inancıma dair niyetimi sorgulayamazsınız. Kaldı ki bu eylemi destekleyen dernekler, ezanı protesto etmediklerini yaptıkları açıklamalarla tekrar tekrar dile getiriyor. Bu gruba, "Hayır efendim siz ezanı protesto ettiniz" diye diretmeyi de doğru bulmuyorum. Siz bu söyleme devam edecekseniz, buradan bir patlama noktası oluşturmaya gayret edecekseniz, orası sizin sorununuz. Ama bunun tehlikeli bir nokta olduğunu bilmelisiniz. Birilerinin bu oyun üzerinden sizi tuzağa düşürmeye çalıştığını fark etmelisiniz. Zaten dikkat ederseniz, iki gün önce grubun ezanı protesto ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, bir gün sonra yaptığı açıklamada, "Ezana saygı duymayanlar" diyerek ezan okunurken grubun ses kesmemesine dikkat çekti. Önceki gün ve dün ise bu konuya hiç değinmemeyi tercih etti. Bazı arkadaşlar, "Sen o gruptan birilerinin taşıdığı pankartları da mı görmedin?" diye soruyor. Gördüm ve bu konuda en ağır yazıyı yazdım. "Aşağılık yaratıklar" dedim, "Ucubeler" dedim, "Bunların taşıdığı pankartları buraya yazmaya edebim el vermez" dedim, daha ne diyeyim? Son olarak... Sosyal medyada biraz daha tık almak, biraz daha beğeni toplamak, biraz daha RT almak için bana saydıran kıytırık fenomen hesap sahiplerine diyeceğim şudur: Beni kripto FETÖ’cü olmakla, döneklikle falan suçlamanız zaten zekâ seviyenizi ortaya koyuyor. Ancak böyle saçma salak şeyleri yazarken şunu bilmenizi isterim. Sosyal medya üzerinden ballandıra ballandıra anlattığınız FETÖ'ye dair o önemli argümanlar var ya hani. 7 Şubat MİT Krizi'nin yaşandığı gün ne oldu? Erdoğan tutuklanmaktan nasıl kurtuldu? 17 Aralık ve 25 Aralık gecesi Erdoğan'ın evinde ve emniyette neler yaşandı? FETÖ, Gezi eylemlerini nasıl tertipledi? Fetullah Gülen operasyona ne zaman karar verdi gibi argümanlardan bahsediyorum. İşte o argümanların tamamını Türkiye'ye duyuran gazeteci benim. Bak o argümanlar elinizde olmasa, FETÖ'yü eleştirecek ya da lanetleyecek bir konu bulamayacaksınız. Hem benim Türkiye'ye duyurduğum argümanlar üzerinden takipçilerinize "Bak bende ne bilgiler var" diye caka satacaksınız, hem de beni FETÖ'cü ilan edeceksiniz!.. Hani illa saldıracaksanız, en azından ilkokul düzeyindeki çocukların yazabileceği şeylerden bir tık fazlasını yapın. En azından birileri tarafından salak muamelesi görmemiş olursunuz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.