Takımın hafta içi idmanlarını programlayan ve bir on bir oluşturan adamı değiştirip aynı oyuncu grubundan farklı bir verim almayı ummak bize has bir gelenek oldu artık. Ancak kısa vadede karşılığını da buluyor.
Bizler, hıncahınç bir pazar yerinde çocuğunu kaybettiğinde feryat figan ağlayıp bağıran, ama bulduğunda da öldüresiye döven bir nesliz.
Biz doyumsuzuz.
Çoklukla da aç gözlüyüz.
Ahval biraz kötüleştiğinde acilen palyatif olduğunu bile bile eyleme geçer, beklenmedik işler yapar ve çoğunlukla da yıkıp yeniden yapmayı deneriz.
Çeşitli dünya insanlarını çeşitli yaş guruplarında ve çok çeşitli kültürlerin temsilcilerini bir araya getirir, sonra da bu grubu sevk ve idare etmesini beklediğimiz kişinin umduğumuzu yapamaması durumunda hemen kafasını koparırız.
Ülke karakterimize göre; bundan da verim alırız.
Birçok örneğin en son hâli Hikmet Karaman’ın Kayserispor’u, Mehmet Özdilek’in Erzurumspor’u ve büyük ihtimalle Ersun Yanal’ın Fenerbahçesi oluyor.
Kemal Özdeş’in Göztepe’si için ‘belki’ diyerek biraz bekleyelim.
Köklü müdür, altı dolu mudur; bilinmez ama, kısa vadede karşılık bulduğu görülmektedir bu operasyonların.
Okan Buruk, Cihat Arslan için gösterilen sabır konusunda tamamen yönetimlerini destekliyorum.
Bir de Ünal Karaman konusunda yönetiminin net tavrı ve desteği mükemmel bir örnek oluşturuyor bu duruma.
Takımın içinde yapılan bir küçük değişiklik, biraz ruhlarına hitabet biçimini değiştirmek, az da olsa öz güvenlerini arttırmak ve ateşli bir motivasyon konuşması yapmak meseleyi bir anda değiştirebiliyor.
Hele üstüne iki de dışlanmışı takıma kattığınızda gücünüz artabiliyor.
Yüzünüzü güneşe dönmüş oluyorsunuz o zaman.
Gölgenizi de görmez oluyorsunuz.
Ama unutmayın ki, siz görmediğiniz için artık gölgeniz yok değil; orada ve sadece siz görmüyorsunuz.