“Size yalan söylemiş olurum!”

A -
A +
“Biz Müslüman değil miyiz? Camiye ibadet etmeye gitmekten başka nereye gidelim?”     Doktor beyi dinlemeye başladım: “Akşam yarım kalmıştı Aslan Bey bu camiye gitme işini şimdi bir çözüme kavuşturalım." Ben zaten hazırdım. "Olur doktor bey" diyerek başımı salladım. Kısa bir düşündü: -Camiye mesai saatinde hiç gitmeseniz olmaz mı, çok şaşırdım. Kısa bir bocalamadan sonra sakin ama kararlı bir şekilde; “Ben camiye giderim doktor bey” diye cevap verdim. Bu defa şaşırma sırası ona gelmişti. Benden böyle bir çıkış hiç tahmin etmiyordu. “Ne yani şimdi sen benim emrime karşı mı çıkıyorsun?” Gayet sakin olmaya çalışıyordum. Bir devlet memuru olduğumu unutmamalıydım. Yarı gülümsemeyle cevap verdim: “Hayır doktor bey, neden sizin emrinize karşı çıkayım ki. Yalnız size bir gerçeği hatırlatmak istiyorum, “Biz Müslüman değil miyiz? Camiye ibadet etmeye gitmekten başka nereye gidelim? Hristiyanlar pazar günü kiliseye, Yahudiler cumartesi günü sinagoga gittikleri gibi biz de cuma günü ve diğer günler camiye gidiyoruz. Bunun ne mahzuru olur ki! Hem ben işimi de aksatmıyorum. Bir vakit namaz kaç dakika sürüyor ki işim aksasın; şurada cami iki adım uzakta, ne var bunun bu kadar sizi rahatsız etmesini anlayamıyorum!" Doktor çaresiz bir şekilde: -Ama mesai saatinde gidiyorsunuz Aslan Bey mesai saatinde iş yeri terk edilmeyeceğini biliyorsundur herhâlde, bütün mesele burada. -Haklısınız. Bu işi sadece mesai saatine bağlıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü ben günde sadece bir veya iki vakit için camiye gidiyor 15-20 dakika bir zamanı mesaiye zaman ayıramıyorsam mesai saati dışında veya akşam saatlerinde sağlık ocağını açarak ilçe halkına hizmet veriyorum... Yani sizin anlayacağınız ben bu hakkı fazlasıyla millete geri ödüyorum. Bu yönden vicdanım rahat ve müsterih olun doktor bey. Çaresiz durumda kalmıştı. Bir süre düşündü. Birden aklına gelmiş gibi “Tamam Aslan Bey bu konuda haklı olabilirsiniz ama bari mesai saati içerisinde camiye giderken hiç olmazsa bana 'iğneye veya hasta bakmaya gidiyorum' diye söyleyin öyle gidin. Biri bana sizi sorduğu zaman ne siz zorda kalın ne de ben!..” dedi. Bu yalan söylemek olurdu ki kabul etmem mümkün değildi. İtiraz eder gibi başımı salladım: “O zaman yalan söylemiş olurum, benim zorda kalmamı düşünmeyin.” Böylece konuyu kapattık. Kısa bir süre sonra onu İstanbul'a ihtisasa yolcu ettik. Vedalaşmamız da gayet resmî ve soğuk olmuştu. Biz de birkaç yıl sonra o kasabadan ayrılmıştık... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.