Bilmiyorduk sevinç gözyaşlarını...

A -
A +
“Arkadaşlarıyla matinelere gider perdedeki acıklı hikâyelere elinde mendil ağlardı annem...”
 
Yanımda yatarak okurdu Kemalettin Tuğcu'nun sonu mutlu biten o acıklı minik romanlarını. Uykuya dalmadan önce;
-Gördün mü ne zor hayatlar yaşayan çocuklar varmış. Bak senin annen baban var, evin var, karnın tok, Allah'ım çok şükür de bakayım!
“-Çok şükür...” der, uyurdum.
Camdan bakardı annem, Osman Gazi'den çıkıp Yeldeğirmeni Sokak'tan aşağıya yuvarlanıp sağa Düz Sokak’a döndüğümde mutlaka görürdüm onu.
Dirseklerinin altında bir yastık, yüzü geleceğim istikamete dönük. El sallardık birbirimize.
Koşmaya başlardım, “koşma” diye işaret ederdi. Malum, tüm taşlar tanırdı dizlerimle kafamı!.. Akşamüstü de konurdu yastık pencerenin pervazına.
Güneş Haydarpaşa'nın üzerinde alçalmaya, gemi düdükleri sokağımıza ulaşmaya başladığında, babam görünürdü uzak ucundan akşamın.
Ağlardı annem;
Hastane odasında ayıldığımda başucumdaydı. Korkudan kısılmış, ağlamaktan şişmiş gözlerle... Gördüğüm halüsinasyonların sonu gelmişti anlaşılan… Ateşim düşmüş yırtmıştım sonunda.
İyileşmiştim ama ağlıyordu yine de. Kafama sığmamıştı mutlu olan bir insanın ağlaması. Sevinç gözyaşlarının ne demek olduğunu bilmiyordum henüz…
İnanırdı Annem;
Bildiğim bütün duaları o öğretmiştir bana. Ne anlama geldiklerini, ne işe yaradıklarını bilmeden de olsa öğrenmiştim o yaşta.
Yatarken “Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi'l-hayr”dan başlayıp, ezberlersem Allah’ın sevgili kulu olacağımı söylediği telaffuzu zor diğerlerine kadar…
Okula giderken “Allah zihin açıklığı versin” temennileri ve arkadan okunan dualarla nefeslenen bir çocukluktu bizimkisi.
Hemen herkesin benzer hikâyesi vardır annesiyle. Nesil aynılıkları olanların daha da benzeşir anıları ve geleneksel tutumları.
Zaman eskir, ayrılıklar baş gösterir. Bazıları önceden belli eder kendilerini.
Bir tiyatro tiradında olduğu gibi perde inmeden hemen önce replikler kaçışırlar, anılar bir kenara toplaşırlar.
Söylenmiş sözler, atılmış kahkahalar, gizlenmiş hıçkırıklar uysalca çekilirler ortadan.
Görüntüler, renkler, sesler, tatlar, parmak uçlarında kalan temaslar koşup durur ruhunuzun yamaçlarında, aklınız korkulara sığınır!..
Hasta yatağında soluk soluğa inip kalkar bir kadının göğsü. İncecik kalmış bileğinden tutarız sıkı sıkıya. Elinden tutarsak bir yolunu bulur da kaçar diye!..
          Hakan Kınay-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.