Gelmeyen makale!..

A -
A +
 “Tepkiyle karşılaşırım sanırken böylesine anlayışlı tavır karşısında gerçekten şaşırdım...”
 
Geçen hafta ebedi âleme uğurladığımız Mustafa Necati Özfatura Ağabey o kadar pozitif enerji yayan bir insandı ki herkes beraber çektirdiği fotoğrafı koyup altına duygularını yazdı. Soysal medya böyle yüzlerce, binlerce hatıra ile dolu.
Ben de bizzat yaşadığım ve hâlâ hatırlayınca bir tuhaf olduğum durumu anlatmak istiyorum...
Sene 1986 veya 87… Mesleğe yeni başladığım yıllar… Türkiye gazetesinin yazı işlerinde çalışıyorum. Şimdi editörlük diyorlar o zaman redaktörlüktü bu işin adı. Ben de bu işi öğrenmeye çalışıyorum. Bilgisayar filan yok o zaman… Mustafa Necati Ağabey Dış Politika yazılarını teksir kâğıdına evinde yazıp getiriyor yazı işlerine… Bir yazı 5 teksir kâğıdına tükenmez kalemle yazılı… Yazı işlerindeki arkadaşlardan kim müsaitse o anda, bu yazıyı daktiloya çekiyoruz. Ben de yeni olduğum için çokça yapıyorum bu işi… Birkaç ay geçince aradan meleke kesbediyor âdeta iş.  Üslubunu da benimsediğim için kolayca yapıveriyorum bu işi… Bir gün Mustafa Necati Abinin yazısı, gelmesi gereken, bizi hep alıştırdığı saatte gelmedi. Telefon açtık ulaşamadık. Cep telefonu da yok o zaman… Biraz beklediğimiz hâlde gelmeyince o zamanki Yazı İşleri Müdürüne biraz da şaka olsun diye:
-İstersen ben yazayım Mustafa Necati Abi'nin yazısını, dedim. O da önce “olur mu öyle şey?” filan dediyse de sonra şaka gibi "Yaz da görelim o zaman" deyiverdi.
Oturdum daktilonun başına… O anda gündemde olan konulardan biriyle ilgili her zaman yazdığımız kadar bir yazıyı bu defa sanki Mustafa Necati Abi'nin kaleminden çıkmış gibi yazıp bitirdim. Tam daktilodan kâğıdı çıkarıp Yazı İşleri Müdürüne uzattım ki, içeri Mustafa Necati Ağabey girdi. Elinde yine birkaç günlük yazı vardı. Muzipliği seven müdürümüz fırsatı kaçırmadı:
-Efendim, siz gecikince İsmail yazdı bu yazıyı; köşeniz için, diyerek benim o anda hamle edip alamadığım kâğıdı uzattı Mustafa Necati Ağabey'e… Ben renkten renge girerken Mustafa Necati Ağabey yazıyı baştan sona okudu.
Sonra "Efendim daha güncel olmuş. Önce bunu girelim, sonra diğerlerini sırasıyla gireriz" dedi.
Böylesine mütevazı, anlayışlı ve karşısındaki insanı utandırmayan, aksine teşvik eden tavır karşısında nasıl derin bir nefes aldığımı anlatamam... Ertesi günkü gazetede rahmetli Mustafa Necati Abi'nin köşesinde benim yazdığım Dış Politika yazısı yayınlandı. Ama zaten o yazdıklarımı da ben ondan öğrenmemiş miydim?..
           İsmail Sefa İpşir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.