Çift telefonlu adam

A -
A +
“Detektif gibi düşünmeye başlamıştım. Bu adam aynı anda iki kimseyle mi konuşuyordu?”
 
Cep telefonu ile konuşurken şarjı bitenleri, kaza yapanları, direklere toslayanları; kayalıklardan uçanları hatta ve hatta ölenleri duymuştum ama böylesi ile ilk defa karşılaşıyordum.
Saatlerce yanında yolculuk etmek zorunda kaldığım adamın elinde iki telefon vardı ve ikisini de aynı anda kullanıyordu. Adam sanki bir makineli tüfek gibi hiç durmadan konuşuyordu. Kızmıştım sinirlenmiştim, çünkü kafam şişmişti ama kaçacak bir yerim, “lâ havle” çekip sabretmekten başka yapacak bir şeyim yoktu.
Bu kâbusa, bu saygısız adama mecburi yolculuk bitinceye kadar katlanacaktım. Birkaç kez adamı uyarmıştım ama duyan kim? Dikkate alan kim? Kafam bir de bu işe takılınca çıldıracak gibi olmuştum. Kulaklarımı tıkayıp duymamaya çalışıyor, zaman zaman belki diyerek uyumaya çalışıyordum ama adamın her söylediği söz beynime bir çekiç gibi çakılmaya devam ediyordu. Trene bindiğim andan beri bu yaşadıklarım özel ısmarlanmış işkence gibiydi. Artık sinir olduğum adama ve konuşmasına kulak misafiri olmaya gelmişti sıra. Neydi bu geri zekâlının vır vır vır bu konuşması?
“Aşkım ben 11.00 gibi İzmit’te olurum. Garda beni bekle! Biliyor musun seni çok özledim. Bu yirmi dört saat sanki bana yirmi dört sene gibi geldi…”
Hokuspokus yapar gibi adam bu defa döndü elindeki öbür telefonu kulağına götürdü ve onunla konuşmaya başladı:
“Ne sen de mi çok özledin. Aşkım merak etme çoğu gitti azı kaldı. Ben zaten gardayım. Seni bekliyorum nefesini hissetmeye kokunu almaya bile başladım...”
Şöyle bir irkildim. Gözlerimi fal taşı gibi açtım, daha doğrusu kulaklarımı daha bir dikkatle adamın konuşmalarına verdim. Şimdi konuşmalar beynime gürültü gibi gelmiyordu. Detektif gibi bir ruha bürünüvermiştim. Bu adam aynı anda iki kimseyle mi konuşuyordu? Bir süre sonra bu konuyu da çözmüştüm…
Bu garip bilmece herif, saatlerden beri iki telefon ile kendi kendisiyle konuşuyordu. Yani aslında konuşan da kendisiydi, dinleyen de kendisi…
“Hay Allah, meczubun tekiymiş” dedim. Bu defa garibime acımaya başladım. Bütün sinirim, bütün kızgınlığım bir anda önce acımaya ardından ne yalan söyleyeyim eğlenceye dönmüştü…
“Dostum sen iyi misin? Bir sıkıntın yoktur inşallah?”
Beni duyan kim? Soruma cevap veren kim? Bu sefer elimle dürttüm adamı:
Hey dostum sen iyi misin? Umarım bir sıkıntın yoktur? DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.