Sığınılan tek kapı: Dua

A -
A +
“Allah’ım, sevdiğin kulların hürmetine… O arabanın yolunu buradan geçir...”     Yıllar önce bir gece yarısı Pasinler’e giderken yolda muavinin “inecek var mı?” sorusuyla uykudan sıçrayıp arabadan aşağı inmiştim. Muavin de “devam et!” diyerek kapıyı kapatmıştı. Otobüs çekip gitmişti. Karda kışta zifiri karanlıkta dağ başında olduğumu fark ettiğimde iş işten geçmişti... Ölüm göz göre göre geliyordu işte… Kesin ölecektim… Hatırıma çocuklarım, mesai arkadaşlarım, akrabalarım geliyordu… Bulunduğum bu ortamdan daha soğuk ve korkunç gelen ölümü düşünüyorum. Allah’ım öleceğini bilmek ne zor bir şey… Ben az sonra öleceğim işte… Kesin öleceğim… Vücudumu soğuk terler basıyor… Biraz sonra tekrar üşüyorum… Kurtulabileceğime dair en ufak bir işaret yok. Vakit ilerledikçe ben tükeniyorum… Ümitsizliğin zirve yaptığı an bir şeyler hissettim… Kurban olduğum Allah’ım… Şu uzaklardan sızan cılız ışık, bir araba farı mı ne? Ama bu far nereye giden araca aittir kim bilir? Donmaya başlayan ayaklarımı, daha yukarıya bakmak için zorluyorum… Ve aciz insanoğlunun sığındığı tek kapı… Dua… Ellerimi kaldırıp canıgönülden dua etmeye başlıyorum… “Allah’ım, sevdiğin kulların hürmetine… O arabanın yolunu buradan eyle… O araba buradan geçsin Rabb'im… Araba gelene kadar ölsem de ölümü burada bırakmasın, götürsün hiç olmazsa...” Ama ümidin ve beklemenin nasıl bir duygu olduğunu kelimelerle anlatamam… O far milim milim bana doğru yaklaşıyor gibiydi… Işığı adım adım takip etmekte iken kendime de biraz cesaret gelmeye başladı… İşte… Araba çok şükür benim bulunduğum yola girmişti… Bana doğru geliyordu… Çantamı yolun ortasına dik koyup kendim de kollarımı iki yana kaldırmış bekliyorum… Öyle ki araba ya beni durup alacak, ya beni ezip geçecek. Başka şansım yok… Oh araba durdu… Beni gören yolcular hayretler içerisinde… “Kardeşim kimsin necisin? Nereden gelip nereye gidiyorsun?” Kendimi nasıl anlatsam, ne desem şimdi? Diyorum ki: “Canlarım sizin gittiğiniz yere gidiyorum. İnsan olan ev olan bir yere!” Gerisini hayal meyal hatırlıyorum. Oh çok şükür bir arabanın içindeyim ya, nereye giderse gitsin…  Mevla’ya şükürler olsun ki o araba da Pasinler’e gidiyormuş... Aradan yıllar geçtiği hâlde hâlâ anlayamadığım bir şey var. O önceki arabanın muavini neden beni böyle bıraktı? Yoksa o da mı uykudan sıçrayıp “inecek var mı?” diye rastgele söyledi? Öyle olmasa hiçbir insan bir başkasını niçin yolda bıraksın ki?            M. A.-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.