“Oğlunuzdan mektup getirdim...”

A -
A +
 “Ama oğlum Kıbrıs Savaşı'nda değil 1950’de Kore’de Kunuri Savaşı'nda şehit düşmüştür...”
 
Tezkere alıp ana vatana dönen Mehmetçiğin valizinde, cephede kendisine verilen mektup da var… Mektubu cephede kendisine veren askerle bir daha görüşmemiştir…
Memlekete döndükten birkaç ay sonra bu mektubu hatırlar… “Eyvah… Söz vermiştim. Nasıl da unutmuşum?” der.
Askerde cephede kendisine emanet edilen mektubu alan genç, adrese teslim etmek üzere İstanbul’a hareket eder… İstanbul’a bir iki defa gelmiş. Öyle sağı solu da pek bildiği yok. Ama emanetin kıymetini çok iyi bildiği için elindeki mektubu birkaç kimseye sormuş. Verilen adresi bulmuş. Aksaray semtinde yüksek binalar arasında kalmış bahçeli sade bir ev…
Eve yaklaşırken “Belki de mektubu bana veren arkadaş da benim gibi tezkere alıp gelmiştir. Eğer kapıya o çıkarsa mektubunu geciktirdiğim için çok mahcup olacağım” diye düşünür.
Kapıyı çalar. Bir müddet sonra içeriden çok yaşlı bir amca çıkar… Yaşı seksenin üzerindedir… Nur yüzlü bu ihtiyar… Titrek sesiyle sorar:
-Buyur evladım kimi aradınız?
-Efendim, ben Kıbrıs savaşında sizin oğlunuzla beraberdim. Bana bir mektup emanet etmişti. Kusura bakmayın unutmuşum. Ama geç de olsa emanetinizi getirdim.
Adamcağız şaşırır… Mektubun üzerindeki bilgilere bakar. Hayreti bir kat daha artar. Delikanlıyı içeri buyur eder… Hanımına da seslenir:
-Hanım gel bak… Bak bu delikanlı ne söylüyor?
Delikanlı yaşlı kadıncağızın da elini öpüp geliş sebebini tekrar özetler. Bu arada kendisine gösterilen eski ahşap koltuğa oturur. Tam o anda karşıdaki antika konsolun camekânında gördüğü fotoğrafı tanır… “İşte bu fotoğraftaki genç ile birlikte savaşmıştık. O verdi bana bu mektubu. Sizin oğlunuz değil mi?” der.
Gencin anlattıklarını dinleyen iki ihtiyar içli içli ağlamaya başlayınca genç üzülür.
-Yoksa o şehit mi oldu efendim?
Adamcağız bir müddet konuşamaz… Çünkü ihtiyar yüreği şahit olduğu olaya henüz alışamamıştır. Hanımı da öyle… Sonuçta kendini toparlayıp der ki:
-Evladım, sen oğlumla gerçekten Kıbrıs’ta mı savaştın?
-Evet efendim, omuz omuza savaştım.
-Evladım bu bizim oğlumuzdur. Ama oğlum Kıbrıs Savaşı'nda değil 1950’de Kore’de Kunuri Savaşı'nda şehit düşmüştür…
Delikanlı şaşırır… Demek kendine o mektup veren asker yıllar öncesinde Kore’de şehit olmuş bir yiğittir.
Bu unutulmaz hatırayı okuyunca gözyaşlarımı tutamadım. Yıllar önce Türkiye gazetesi takviminde okumuştum. O günden beri her gördüğüme anlatmadan kendimi alamıyorum.
          Ali K.-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.