"Garib-name"den yavşan otuna...

A -
A +
“Düşünün, adam denize gidiyor yanıyor. Acısı bir türlü geçmiyor, günlerce devam ediyor...”
 
Yeri gelmişken bir hatıramı daha anlatayım. "Garib-nâme" 2000 yılında Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 80. yılında Türk milletine armağan olarak yayımlandı. Sonraki sene 7-9 Haziran
2001 yılında Kırşehir’de II. Âşık Paşa Sempozyumu düzenlendi. Otelde kalıyoruz. Sabah olunca sevgili dost Süleymaniye Kütüphanesi Müdürü Dr. Nevzat Kaya ile gezintiye çıktık. Güneş yeni doğuyordu. Otelin yakınındaki kayanın üstüne çıktık. Baktım otlar arasında acı yavşan denen ot da var.
Bir tutam kadar topladım. Otele döndük. Meşhur kütüphaneci Lütfi İkiz elimdeki yavşan otunu görünce çocukluğunu hatırladı ve başından geçenleri anlatmaya başladı.
Lütfi Bey “benim çok huysuz bir anam vardı. Babam da ondan çekinirdi. Bir yaz günü bana ‘sakın ha dışarı çıkma, güneş çarpar’ dedi. Ben arkadaşlara takıldım. O gün güneşte yanmış hastalanmıştım. Annem beni o hâlde görünce ‘ben sana ne dedim? Güneşe çıkma demedim mi? Neden çıktın?’ diyerek, aldı beni bir dövdü. Sonra bu yavşan otunu topladı geldi. Su kaynattı ve yavşanı suya attı. Sonra da beni soydu, o suda yıkadı. İşte o zaman acılarım gitti” dedi. Hepimiz gülüştük.
Lütfi Bey “Bu bilgiler kaybolup gitmesin diye, böyle halk tababeti ile uğraşanlara, yavşanı ve faydalarını anlatmıştım. Herhâlde yazılmıştır” diye sözünü bitirdi.
Şimdi düşünün, adam denize gidiyor yanıyor. Acısı bir türlü geçmiyor ve günlerce devam ediyor. Yavşan otunun bu özelliğini bilmiş olsa, bu derdi çeker mi insan?.. Bu hatıra da rahmetli Lütfi İkiz’den kaldı.
Gerçekten tıp bunlarla ne kadar alakalı? Bu da üzerinde durulması gereken bir husus, insanın başından geçmeyince bilinmiyor...
Köy hayatı, çaresini de bulmamız gereken zor bir hayattı. Babam, benim Konya Erkek Lisesi’nden mezun olduğum yılın sonunda Ermenek’e bağlı Küçükkarapınar köyünden Çumra’ya göçtü. Fakat geride bir iz bırakarak göçtü. O da Sarıveliler köyünün kasaba olmasında iş birliği yapması idi. Gerçekten Başdere’nin üç köyü Küçükkarapınar, Turcalar ve Sarıveliler’in muhtarları birleşerek aldıkları kararları ilgili makamlara bildirdiler ve Sarıveliler böylece kasaba oldu, belediyeye kavuştu. 1989 yıllarında da ilçe yapıldı...
(Prof. Dr. Kemal Yavuz ile Söyleşi-Esra Egüz/Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt /Sayı L)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.