Parola yılbaşı, işaret Taksim!..

A -
A +
“Çılgınlıklar, çığırtkanlığa, hoşgörü teklifsizliğe büründü o gece Taksim Meydanı'nda...”
 
Bu hikâye 1994’te yaşandı… Levent Bey bir odaya, bir salona koştu. Balkona çıktı, pencereyi açtı. Yolları gözledi durdu...
''Yok gelmedi, gelmedi hâlâ!''
''Artık kesin gelmez!''
Unutulmayacak bir geceydi. Yeni yıla girilecekti. Taksim Meydanı, bir karnaval havasına büründü o gece. Yüksek sosyete ve ünlüler lüks otelleri, Uludağ'ı tercih ettiler. Özellikle gençler, havaya kaldırdıkları şişelerle girdiler yeni yıla. Tanışan, tanışmayan herkes birbirinin yeni yılını kutladı. Ellerinde boyun bağları, bira kutuları olan kızlı erkekli bir grup gecenin ışıkları arasında kameralara karşı çığlık ve naralar atıyorlardı.
Taksim, Bebek, Etiler ve Ortaköy'de gençler sabahlara kadar dans edeceklerdi. Bu semtler İstanbul'un en gözde mekânlarıydı. Konser veren grubu dinleyen müthiş kalabalıkta sıkışanlar oluyordu. ''Bu akşam ölürüm'' şarkısı dillerdeydi. İstanbul yeni bir yıla, yüzyıla, binyıla, milenyuma hazırlanıyordu. Çılgınlıklar, çığırtkanlığa, hoşgörü teklifsizliğe büründü o gece Taksim Meydanı'nda...
Polis otosu birden köşeyi döndü. Ekip, geceyi yırtan sirenleri, ışıklarıyla oto hırsızlarının peşindeydi. Aynı anda, ters yönden gelen bir ambulansla karşılaştı ekip. Geçiş hakkını, müthiş bir karar refleksiyle ambulansa verdi. Fakat bu karar pahalıya patladı. Kaldırımı aşan ekip otosu yandaki boş arsaya daldı. Şükür, ekibe bir şey olmamıştı. Hatta ekip mutluydu. Ambulansa yol vermişlerdi ya. Yeni yılda doğacak bebek ve anne adayı, onlar için o an oto hırsızlarından önemliydi...
Yoldan geçenlerin yardımıyla, zoraki, otoyu yola çektiler. Tam yola koyulacaklardı. Bu defa, üstü açık, sarı Cabrio'yu kullanan beş-altı genç, zikzak çizerek ekip otosunu sıyırıp geçtiler. Polisler şaşkındı. Hırsızlara mı koşsunlar, sarhoş gençleri mi takip etsinler.
Cabrio'nun peşine düştüler...
Gecenin keyfi ve olaylar zinciri böyle sürüyordu Taksim'de. O sırada bir apartmanın kapısından Levent Bey çıkıyordu sokağa. Yolun ortasında düşündü kaldı Levent Bey. Kime, nereye gidecekti bu vakit? Oğlu Mehmet, o gün evi terk etmiş, Sarıyer'deki Ayşe Teyze'sine gitmişti,
“Ben bu gecenin kahrını çekemem!” diyerek.
Levent Bey'in kızı Fulya ise on gündür uğramamıştı eve. Liseyi halasının kızıyla beraber okuyordu, Şişli'de. ''Hadi iki kız beraber okusunlar'' demişlerdi. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.