Uşkun reçelini bilir misin?

A -
A +
 “Ağır aksak yürüyen yaşlı bir beyefendi elinde bir kavanozla odama girdiğinde anlam veremedim...”
 
 
Memuriyet hayatıma başladığım ilk yıllardı. İşimin gereği KOBİ’lere ve girişimcilere destek vererek onların iktisadi olarak kalkınması için canla başla çalışıyordum. Bir gün yine iş yaptığım esnada, ağır aksak yürüyen yaşlı bir beyefendi elinde bir kavanozla odama girdi. Görünüşe bakılırsa sıradan bir insandı ancak oturup kendini tanıtınca bu düşüncemden dolayı pişman olduğumu ve kendime kızdığımı itiraf edebilirim.
Zira bu mütevazı görünümlü kişi aslında gıda mühendisliği alanında AR-GE çalışmaları yapan değerli bir profesörmüş, sonradan öğrenmiş oldum.
Bu zat kendini tanıttıktan sonra elindeki kavanozu göstererek dedi ki:
“Bu kavanozda uşkun reçeli var, bilir misin?”
Ben de “uşkunu tabii ki bilirim, ilkbahar mevsiminde yaylada kendi kendine yetişen, meyve niyetine yediğimiz, bizim doğu yöresinde herkesçe bilinen bir gıdadır. Ancak sadece 1-2 ay varlığını sürdüren bir bitki olduğu için, başka bölgelerde pek bilinmez, kabuklarını soyup yeriz, reçelinin yapıldığına da hiç şahit olmadım” diyerek sözlerimi tamamladım.
Beni sabırla dinleyen beyefendi sözlerine devam ederek “bu kavanozdaki uşkun reçelini Vanlı bir teyze yapıp bana getirdi. Uşkunun uzun ömürlü olmadığından bahsetti ve şayet reçeli yapılırsa her mevsim yenebileceğini söyledi. Kendisine maddi yardımda bulunmamı, iş yeri açmak için destek vermemi istedi. Ancak iş yeri açması için benim bu kadıncağıza destek verme imkânım yok. Siz aklıma geldiniz, belki yardım edersiniz düşüncesiyle bu kavanozu da size getirdim. İnceleyiniz, afiyetle yiyiniz; sonra da mümkünse bu teyzeye yardım ediniz” diyerek ayrıldı.
Bu beyefendi gittikten sonra göz ucuyla reçeli inceledim. Akabinde kavanozun kapağını açmadan, bir kaşık dahi tadına bakmadan iş yerimdeki çaycıyı çağırarak ona verdim.
“Bu nedir?”
“Al evine götür, çoluk çocuk ailece yiyin” dedim. Ne çaycı ısrar etti ne olduğunu ne ben anlatma gereği duydum…
Bu yaşadıklarımın üzerinden birkaç hafta geçmişti ki bir akşam anne ve babamı ziyarete gittim. Oturmuş hasbihâl ediyor eş dosttan, havadan sudan konuşuyorduk.
O sırada kardeşimi biraz üzüntülü görünce “hayırdır, bir sorun mu var? diye sorunca, hüzünlü bir ses tonuyla başladı anlatmaya… Sözün nereye geleceğini hayatta tahmin edemezdim… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.