“Onu da sen içeceksin”

A -
A +
“Ne olur ne olmaz” kendime güvenemiyorum, çünkü mide bulandıran bir koku vardı”
 
Dağıtıma yeni başlayan dağıtıcımızın dördüncü gün yaşadıklarını yazmaya devam ediyoruz.
“Servisi kaçırdığımızda bir hikmet varmış. Bir yönden de iyi oldu. Dağıtımın tüm inceliklerini öğrenmeliyim. Bu arada abonelerimizden çay, simit, poğaça ikram edenler vardı. O gün sütçü abonemin gazetesini bıraktıktan sonra masanın üstünde 2 su bardağı sıcak süt gördüm. Bunlardan biri benim biri ustamındı. Ustam gelmemişti. Bana uzatılanı alıp içtim ama öteki için “ustam bugün gelmeyecek” dedim. “Onu da sen içeceksin” dedi.
İçmek istemiyordum. Çünkü biraz sonra yaşayacağım o kokuyu düşünüyordum.
“Ne olur ne olmaz” kendime güvenemiyorum, çünkü mide bulandıran bir koku vardı”
Abone ısrar edince kırmak istemedim, kıramazdım da… İçtim… Kokunun alanına galiba biraz gecikmeli gelmişim ki Ustam sanki sitemkârdı.
“Nerede kaldın?”
Tabii geç kalınca ikimiz de telafi için kokunun kaynağına doğru koşarcasına daldık… İkinci kokuyu biraz hafifletmek için burnumun deliklerini bir süre elimle kapatarak nefesimi ağzından alıyorum. Ağzından da olsa yine hissediyorum, çünkü nefesle birlikte çekiyorum içime.
İlk gördüğümde daha da ağırdı burasının kokusu. Bir anda kaldıramadım, kabullenemedim.
Ustam “burada 7 abonemiz var” deyince sanki olduğum yere yığıla yazdım, gözlerimi kaçırıyorum bakamıyorum; kokuyu arar oldum. İçimde bu duyguya nedamet duyguları eklendi:
“Keşke tüm abonelerim bu kokunun içinde olsa” diye yalvarıyorum.
Dedim ya dağıtıcıyız, bu engeli de aşarız. Kalktım ayağa, hatta Ustamın önünde yürüyerek “burada abonelerimiz kim olabilir?” diye yürüdüm.
Ustam: Şu köşedeki baraka abonemiz, burada kamyonun önündeki kapı abonemiz, şu çadır abonemiz vb.
Tarif ettiği yerlerde kamyondan başka bir şey görmüyorum belki de görmek istemiyorum:
“Yahu ustam geçmesini bekleyeyim mi? Ya kamyonun üzerindeki üstüme düşerse?”
Koca ineğin derisi bir düşünsenize? Ustam:
“Onlar tuzlanmış bir şey olmaz, gidince temizlersin üstünü”
Düşsün de sadece öküzün derisi değil ki, bir de aralardan akan derya vardı. Ayağımı basacak yerim yok ki… Adımımı bu mezbelelikte nereye atacaktım? Biraz bekleyeyim mi?
Ama kamyonları boşaltanlar? O çalışanlar onlar hiç umursamıyordu. Gariplik sadece bendeydi.
Evet burası Kazlıçeşme'ydi. Ve ben Zeytinburnu’nda dericilerin ortasındaydım.
Memleketimde de derici vardı. Ama burası bambaşka deryaydı. İlk başlarda alışana kadar bizde ne iştah ne kilo bıraktı. Ama bir zaman sonra alışıyorsun istemesen de… Artık günler geçtikçe hissetmiyorsun… Ve artık koku yok gibi geliyor…
Rumuz: "Temn-e İbrahim" - İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.