“Buralara bir daha gelme!..”

A -
A +
“Söylediklerini dinlemeye çalışıyorum, bir taraftan da yanından bir iki adım uzaklaşıyorum...”
 
Abonelerimin geneli halkalı çöp toplama alanına yakında bir mahalle veya küçük bir köy… Bilemiyorum, bildiğim yağmurda köpük köpük olmuş topraktan iki kilometre uzunluğunda bir tarladan yıldırım hızıyla geçmem gerekiyordu… Bir an önce almak için sabırsızlanan bir abonem vardı. Dağıtımın sonuna yakın veriyordum onun gazetesini. Acele etmemizin sebebi geç gelince kızıyordu… İşte o günlerden bir gündü. Çay ocağıydı burası. Selam verip hatırlarını sorduktan sonra gazetemi masasına koydum her zamanki gibi… Tabii biz “bir iki dakika daha erken getireyim” diye çabalarken “Gazeteci! Gazetemi 07.00'de isterim. Sen saat kaçta geliyorsun, bak saat 09.15 olmuş, daha yeni getirdin!”
“Tamam, efendim, yarın biraz daha erken getirmeye çalışırım.”
Anlatsan da Yedikule'den geldiğim ilk trene bindiğimi biliyordu bizi bugün biraz fazla azarlayıp fırçaladı çay ocağı diyorum yüksek genişçe bir yerden Her gün 5 veya 6 yaşlı amca sobanın yanında otururdu. Onlara hürmeten aboneme saygısızlık etmemek için çaba harcıyorum.
Belli ki bugün biraz kızgın sinirli ama 09.00'dan önce getiremem zor bizim için. İki dükkân ileride gazete bayisi var oradan alma imkanın olur mu?” deyince bu sözüme iyice kızdı, bağırdı çağırdı. Tatsızlık çıkmasın diye çay ocağından çıktım her zamanki gibi…
O da ne iki adım atmıştım ki karşımda birileri… Eyvah ayaklarım yerden kesilmiş sallanıyorum sağa sola…  İnşallah bir tarafıma bir şey olmaz… Biraz hırpaladı ondan sonra şükür ki yere bıraktı… Ne göreyim benim abonemdi bizi hırpalayan. Bu kadar neyime kızmıştı ki… Kızgınlıkla bağırarak beni sallamaya başlamıştı. Söylediklerini dinlemeye çalışıyorum, bir taraftan da yanından bir iki adım uzaklaşıyorum… Çünkü yeni iyileşen burnuma yumruk almayayım.
Dışarı çıkınca kapı arkamda sert çarpmış. Ama sadece kapıyı açmıştım, kapanması için kendime doğru da çekmemiştim. Zaten otomatik kapanması için kenarında yay vardı, öylece bırakıp gidemezdim. İçeri girip durumu anlatmaya çalışsam da bizi duymak bile istemiyordu. Duymuyordu ki çok kızmıştı “getirme gazete bundan sonra! Al seni de gazeteyi de bir daha gözüm görmesin! Buralara ayak bastığını görmeyeceğim!” diye.
O sinirle sürekli bağırıyor, “Tamam tamam size bir daha gazete getirmeyeceğim” diyerek oradan ayrılırken orada ocağın üstündeki pencerenin açık olduğunu fark ettim.
Belli ki cereyan yapmış… Ama o anda bunu anlatamazdım; çünkü bizi dinleyecek durumda değildi… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.