"Duydunuz mu bülbül sesini?"

A -
A +
  “Epeyce okumuş ve yaklaşık 1250 sayfalık kitabın neredeyse üçte ikisini bitirmiştim...”     Hâdise, Kırklareli Merkez Çukurpınar Köyü yakınındaki bir cephanelikte yaşanıyor. Pınarhisar 41. P. Tug. Top. Taburunun Bulgar sınırına yakın bir müfrezesinde. Tarih 10 Şubat 1994 Perşembeyi Cumaya bağlayan gece… Cephanelik Müfreze Komutanlığı nöbeti, taburun içindeki genç subaylar marifetiyle 15 günde bir sırayla tutulurdu. O zaman sıra, Topçu Kıdemli Üsteğmen olarak bana gelmişti... Her gece, alışkanlığım olduğu üzere sabaha kadar kitap okuyup ertesi gün öğleye kadar istirahat ederdim. Nitekim bu alışkanlığım şark görevimde iken Kars'ın Susuz ilçesi Çamçavuş Karakolunda da devam etmişti. Bu sayede hem bir şeyler öğreniyor, hem de gece olabilecek muhtemel saldırı ve tehditlere karşı sürekli uyanık kalıyordum... O gece de elimde, müfrezenin küçük ve mütevazı kitaplığında tesadüf ettiğim "Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye" isimli oldukça kalın ve hacimli bir kitap bulunuyordu. Nöbetin ilk haftasında epeyce okumuş ve yaklaşık 1250 sayfalık kitabın neredeyse üçte ikisini bitirmiş idim. Müfrezenin yemekhanesinde benimle birlikte hazır kıta da az ilerideki masalarda bekliyordu. Ortada döküm bir soba, üzerinde de çaydanlık vardı. Dışarısı ayaz, kar diz boyu ve daha enteresanı taburla yol bağlantımız kesilmiş; kalan kuru erzakları yiyor ve de kar eriterek su ihtiyacımızı gideriyorduk… Nöbetçiler de o günün şartlarına göre donmamak için 15 dakikada bir nöbet değiştiriyorlardı. Saat 21.30 gibi sayfaların arasında kaybolduğum bir sırada, yardımcım Antalyalı Uzman Onbaşı Cahit Akdeniz yanıma gelip "Komutanım! Ne okuyorsanız lütfen bize de okur musunuz?" diye rica etti. Kıramadım. Hazır kıta da sobanın etrafına geldi... Başlardan bir yer açtım... “Namazın Mekruhları” kısmı çıktı. 45 adet olan maddeleri sırayla okurken bir yerinde kulağıma hafif bir bülbül sesi geldi. Askerlere: "Siz de duydunuz mu bülbül sesini?" diye sordum. Şırnaklı er Selim Karabulut hemen atıldı: "Komutanım, olsa olsa sobanın üzerindeki kaynayan çaydanlıktan gelmiştir" dedi. Bu er, Anadolu’nun bağrından gelen, Şafii Mezhebinde olup beş vakit namazını kılan esmer, saf ve temiz bir Mehmetçik idi. “Peki, öyledir” deyip okumaya devam ettim. Saat 22.15 civarı, ses bu sefer artarak gelmeye başladı! Yine sordum, kimse duymamış. Şırnaklı er Selim Karabulut hemen atıldı ve "Komutanım, müsaade ederseniz ben dışarıya bir bakayım" deyip çıktı. Biz de kaldığımız yerden okumaya devam ettik. 1-2 dakika sonra bir feryat, bir figan... "Allah!" nidâsıyla yemekhane inledi. "Tam siper!" emrini verdim… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.