O günler aklıma geldikçe...

A -
A +
“Sonra “hayatta yiyecek ekmek içecek suyum varmış ki araba geldi” diye kendimi teselli ettim”
 
 
Öndeki köpek sanki ön ayakları ile fren yapar gibi durdu. Arkadaki 4 köpek de onun durması ile durdular. Kuyruklarını sallamaya başlayınca derin bir nefes aldım. Ben yürürken arkamdan biraz kokladılar ve beni takip etmeye başladılar. Yaklaşık 1 km ileride yolun kenarında olan ahırlarının oraya gelince köpekler kıvrılıp oraya yattı. Ben yürümeye devam ettim. 8-9 km yürümeme rağmen ne gelen ne giden vardı. Ayak parmaklarım ve ellerim mosmor olmuştu. Soğuktan donmak üzereydim... Özvatan’a yaklaşık 5 km uzaklıkta Tulaşah köyüne varmıştım. Köyün girişinde bir çeşme vardı. “Oradan biraz su içeyim” dedim. Ben çeşmenin başında iken bir evin balkonundan bir teyze “Oğlum nereye gidiyorsun?” diye seslendi. Ben de “Çukur’a” dedim. “Benim oğlum da dayısına gitmek istiyor. Onu da götürür müsün?” dedi. Ben de “Zaten gidiyorum gelsin” dedim...
Ben ve o çocuk servi kavakları ile gizlenmiş daracık köy yolundan yürümeye devam ettik... Yaklaşık 3 km yürüdükten sonra Özvatan’ın (Çukur) tamamına hâkim tepeye varmıştık. Çukur, adı üstünde çanak gibi etrafı dağlarla çevriliydi... Oh çok şükür kasabamızı görmüştük. İşte yıkıldığım an… Tam buraya vardığımızda bir araba gözüktü… Kayseri'de görev yapan Özvatanlı Fizik Öğretmeni Hamza Tepeli Hoca'nın arabasıydı. Maddi imkânsızlık sebebiyle Kayseri’ye İmam Hatip’e gidemeyip tekrar Özvatan lisesine dönmek zorunda kaldığımda benim lisede fizik öğretmenliğimi yapacaktı...
Arabayı görünce moralim bozuldu. 13 km’lik yolu bin bir zorlukla gelmiş tam köye varacakken arabanın gelmesi sanki rekorumu elimden alacak olmuştu. “Neden Felahiye’de ya da yakınlarında gelmedi?” diye âdeta isyan edecektim! Ama sonra kendi kendime “yiyecek ekmek içecek suyum varmış ki araba geldi” diyerek kendimi teselli ettim...
Arabaya bindik ama donmak üzereydik. Araba fırın gibiydi. Bu yüzden yıllardır Hamza Hoca'ma dua ederim.
Özvatan’a geldiğimizde yanımdaki çocuğu dayısına teslim ettim. Sonra evimize gittim. Annem delirmişti, “neden böyle yaptın?!” diye biraz kızdı bağırdı ama yine de üzülmemem için çok fazla uzatmadı. Hemen içim ısınsın diye sıcacık yemekler ve ekmek hazırladı. Yaklaşık 24 saattir hiçbir şey girmemiş midemi annemin o muhteşem yemekleriyle doldurmuştum.
Hâlâ o günler aklıma geldiği zaman hem okumanın ne kadar zor olduğunu hem de o zamanların 12 yaşındaki çocuklarının cesaret ve öz güveninin ne kadar yüksek olduğunu düşünürüm.
          Selim Şahin-Özvatan/Kayseri
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.