Altı ay Türkiye’de altı ay Almanya’da

A -
A +
“Damadın da beni istediğini pek sanmıyorum. Sonuçta yürüyen yaşlı bir et, en ağır yüktür bilirsiniz...”
 
Bütün gün bir şeyler yazıp duruyorum önümdeki yığının üzerinde kâğıtlara. Bunun yanı sıra küçük bir defterde günlük yazmaya başladım. Pek dikkat çekecek bir şey değil. Fazla da bir öneminin olmadığını düşünüyorum. Günde iki veya üç paragraflık kısa bölümler. Buradakilerin bana karşı nasıl bir tutum sergilediklerini, o günün yemeğini, bir de hava durumunu yazıyordum.
Bazen de gazeteden okuyup aklıma takılan bir olayı... Geçenlerde bir göz attım da Almanya'daki oğlumun kızımın ve torunlarımın, beni buraya bırakırken konuşmalarını not olarak yazmıştım. Aslında yazan sadece "senin iyiliğin için” lakin bu kelime beni dakikalarca ağlatmak için yeterliydi.
Yalnız başına bir ihtiyar olduğum için oğlum beni tek bırakmak istemiyordu. Doğrusu tek başına yaşayabilecek bir adam değildim bunu kabul ediyorum.
Sol bacağım seğiriyordu ve tansiyonum vardı. İki yıl öncesine kadar da karım Feride yaşıyordu. Çok vefalı bir insandı. Hayatımdaki en büyük ziynetim oydu benim. Yaşıyorken keder bize hiç ilişmiyordu. Böyle ağacından kopmuş kuru bir yaprak gibi savrulmuyordum en azından...
Altı ay Türkiye'de altı ayda Almanya'da durdum iki yıl boyunca. Bazen huysuzluk çıkarttığımın farkındayım fakat bunun önüne geçmek elimden gelmiyor. Türkiye'ye geldiğimde küçük kızımın yanında kalıyordum. Damadın da beni pek istediğini sanmıyorum. Sonuçta yürüyen yaşlı bir et, en ağır yüktür bilirsiniz... İnsan yükü ağır olur derler…
Yazları köye giderdik genelde. Fakat bir yıldır söz konusu bile olmadı. Buraya gelmeden önceki son yaz, köyün en doruğunda olan evimizde olmuştu bu konuşma…
Mazi bir bir canlanıverdi ihtiyar gözlerimde… Evimizin alt tarafında doruğun bittiği yerde köklerini yeraltı sularıyla beslenen kocaman bir hayıt ağacı vardı. Köyün şu anda kullanılmayan merkez okulunun diğer tarafında, ufak bir hendek girişinden başlayan küçük nehir, suyunu iki üç tepenin ardına gizlenen kanyona doğru taşırdı. Komşumuz yoktu ve üst tarafı meşe ağaçlarının egemen olduğu kocaman bir ormanlıktı. Orada ızgara çevirmek hamakta dakikalarca uzanıp poyrazın uğultusunu dinlemek çok tatlıdır.
Kışları kardeşime bıraktığım tayımı koca bir yıl özleyip duruyordum. Altı kez haziran ve temmuz geçirmiştik onunla. Uysal ve güzel bir hayvandı, adını karım Feride, “Uğur” koymuştu. Beni çok sevdiğine inanırdım. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.