Fark etmiştim ama ses çıkarmadım...

A -
A +
“Büyük oğlum Osman'ın öncülüğünde vermişlerdi, kendilerine göre iyiliğim için olan kararı...”
 
Ben atların duygusunun olduğuna inanan bir insanım. Hayıt ağacının dibinde ayaklarımı nehre uzatır, dudağımın köşesine de nehrin yamacından topladığım kamışı yerleştirirdim. Tayım da benimle beraber uzanırdı, ona yaslanır gardiyanlıkta yaşadıklarımı anlatırdım.
Dedem seyislik yapmıştır yıllar boyu. Vefat edince de babama, babamdan sonra da kardeşime geçmişti bu meslek. Ben de çocukluğumda mandıralarda büyüdüğüm için bir haz hâline gelmişti atçılık. Gardiyan değil de seyislik yapsaymışım belki de bu kadar huysuz ve çekilmez bir yere düşmezdim. En azından kardeşim gibi köyde bir mandıram olurdu…
Aile boyu hamaktaki ceviz ağacından yontulmuş masamızı çevrelemiştik. Tam altı tane torunum vardı. Almanya'da dört Türkiye de ise iki tane. Kızım bu arada bir mobilyacıyla evliydi. İzmir’de yaşıyordu. Çocukları da ortaokulun sonlarındaydı.
Birbirlerine bakıp telaşla bir şey söylemeye çalıştıkları belli oluyordu. Ben fark etmiştim ama önümdeki tabaktan kafamı kaldırmıyordum. Sanırım çekinmiştim, sessiz sedasız kavurmamı yiyordum.
Büyük oğlum Osman'ın öncülüğünde vermişlerdi, kendilerine göre iyiliğim için olan kararı… Ellerini masaya koyup tıpkı ciddi bir toplantıda konuşacak bir stajyer edasında, heyecanlı ve ne diyeceğini bilmeyen bir telaşlı tavrı vardı.
Terli parmaklarını birbirine geçirmiş, karısına, kızıma damadıma ve çocuklara bakıyordu. Hepsi de başlarını oynatıp onaylamıştı fikrimce… Ben ise hiçbir şeyin farkında değil gibi hâlâ tabağımdaki kavurmayı yemekle meşguldüm.
Büyük oğlumdan olan torunlarım kendi aralarında Almanca konuşuyorlardı. Anneleri de imalı imalı onlara bakıp susmalarını söylüyordu beden diliyle. Kızdan torunlarım benim gibi kavurmayı yemekle meşguldü.
Oğlum, kızım damadım ve gelinim ise konuşmaya başlamak için bir fırsat bulmuşlardı...
Osman, cesaretini toplamış olacak ki konuşmaya başladı:
“Baba seninle konuşmamız gereken çok önemli bir konu var...”
Bunu diyeceğini bekliyormuş gibi hemen atıldım:
“Tabii oğlum konuşalım...”
Kavurmamı daha bir hızlı yemeye başladım. Kaşık ve çatal elimde titriyordu, yine onlara bakmıyordum. Heyecanlanmıştım.
Yaşlı kalbime bir sancı oturmuştu. Bilirsiniz insan duymak istemeyeceği kelimenin eşiğine geldiğinde hep böyle olur... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.