“Size Türksüz bir Kırım teslim ediyorum!..”

A -
A +
“Bu soydaşlarımızdan gerçek manada ne kadar haberdar olundu? Kaç kitap okundu?”   Bahçesaray’a bir öğlen saatinde vasıl olduk. Arabamızı bir kayanın dibine park ettik. Kalbimin derinlikleriyle şöyle yeşillikler arasındaki Kırım Hanlığının Sarayı’na, Harem Kulelerine, Han Camisi'nin minarelerine baktım. Yavaş yavaş saray avlusuna doğru yürüyorduk. Kemer kapıya yaklaştığımızda içimde bir hüzün hissettim. Bu saraydan kaç Giray Hanlar, kaç ağalar gelip geçti. Şimdi neredeler? Avludaki renkli cami ve pencereleri, kurumuş şadırvanlar, çeşmeler geçmişin uykusuna dalmış gibiydiler. Namazlarımızı eda edip Hanlar Mezarlığına doğru yöneldik. Sarıklı mezar taşlarının altında yatan Giray Hanlar, İsmail Gaspıralılar... Daha dün yurdu için İdil’den-Tuna’ya kadar düşman askerini bertaraf edip yol boyunca at süren yiğitler neredeler? Kabirlerinde boylu boyunca uzanmışlar ve kıyametin kopup, hesaba çekileceğimiz o günü bekliyordu. Bir tarafta kapısına zincir vurulmuş medreseler, bir tarafta kalbine hançer saplanmış saray. Kırımlı akademisyen olduğunu öğrendiğimiz ciğeri yanık biri zincir vurulmuş tarihini öyle aşkla-şevkle anlatıyordu ki, âdeta zerreleri konuşuyordu... Bu yaşadıklarım karşısında zihnim, vücudum gibi yorgun düşmüş, bir çınar altına uzanıp şanlı tarihimizi, atalarımızı düşünmek ihtiyacı hissetmiştim… Dudaklarımdan; “Ey duvarlar! Dile gelip dünü haykırın!” nidası dökülsün istiyordum... Uzakta, yeşillikler arasında bir bina görünüyordu. Dostum bizi oraya götürdü. Burası bir müze... Kırım Türklerinin gemilere, trenlere tıka basa doldurularak Orta Asya bozkırlarına nasıl sürgün edildiklerinin resmedildiği yer. Hele öyle bir resim vardı ki, o bîçare (çaresiz) ninelerin, çocukların tahta gemilere bindirilip denizin ortasında batırılarak öldürüldüğü ve Rus lideri Stalin’e komutanın ağzından “Size Türksüz bir Kırım teslim ediyorum” mesajı asılıydı. Şimdi soruyorum! Hangimiz bunları mekteplerde okuduk, hangimiz Rus esaretinde inim inim inleyen, Stalin cehennemini yaşayan bu soydaşlarımızdan gerçek manada kimler haberdar oldu. Bunlar hakkında kaç kitap okundu, araştırıldı? Ne yazı ki… “Doğmuyor, doğmuyor aylar, yıldızlar/Çalmıyor kırılmış kopuzlar, sazlar/Karalar bağlamış gelinler, kızlar/Akşam olur sabah olur ağlarım/Nerde benim yaslı Tanrı Dağları'm?”          Ahmet Bera Canalp-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.