Fakire gönlü gani babam...

A -
A +
“İtiraf edeyim ki genelde köylülerin dediği olurdu. Babam çok merhametli bir insandı...”
 
Babamın eskici dükkânı lebalep ayakkabı doluydu… Dükkânın her rafı; altı, üstü, yan tarafları ayakkabı... Kimi tamir edilecek, kimi satılacak, kimi sahibine teslim edilecek… Boy boy, renk renk, çeşit çeşit her biri… “Bu ayakkabılar ne baba?” dediğimde, tatlı bir dille, tane tane anlatırdı:
“Şu gördüğün boyanmış, düzgün ayakkabılar satılık olanlardır. Bunlara ‘ikinci el’ diyoruz. Yani tamamen yeni değil, eskice. Başkaları giymiş, kullanmış, bana getirmiş. Ucuza satın almışım. Ben onları tamir edip boyatıp fazla parası olmayanlara makul (uygun) ücrete satıyorum.
Şu gördüklerin ise tamir edilmiş, sahiplerini bekleyen kunduralar...”
Gerçekten de ayakkabı satın almak için gelenler babamla görüşür, bir kundura seçer, sonra da uzun uzadıya pazarlık yapıp parasını verip alır giderlerdi.
Köyden gelen kimi köylüler, ayaklarındaki lastik ayakkabıları çıkarıp atmak ve kösele kundura alıp giymek isterdi. Babamla sıkı bir pazarlığa girişir, sonunda anlaşırlardı. Ama genelde köylülerin dediği olurdu. Babam çok merhametli bir insandı. Kimseyi kırmak istemezdi. Hele köyden gelmiş vatandaşlara daha bir sevecen yaklaşır ve şöyle derdi:
“Oğlum onlar fakir parasız, tarlada tapanda çok zahmet çekerler. Ellerine az para geçer. Varsın az kazanalım misafirlerimize hediyemiz olsun...”
Babam köylüye müşteri değil misafir gözüyle bakardı.
Denizde kum, bende soru. Önlüğünü takmış, kollarını sıvamış çalışan babama yine soru: “Bu çiviler niçin aynı boyda değil?”
“Bunlar beşlik, yedilik, onluk çiviler... Her ayakkabıya aynı çivi çakılmaz. Pençe için ayrı, topuk için ayrı çivi lazım. Pençeye yedilik çivi yeter. Büyük çakarsan adamın ayağına batar.
Babam ansiklopedi gibi adam, her soruya cevap veriyor. Hem de teklemeden… Babama hayranım.
Bir kısım köylüler, ayakkabı satın alamıyor, yırtılmış olan lâstik ayakkabılarını tamir ettiriyorlardı. Parasızlıktan tabii. Genelde uçları açılmış olan ayakkabıları babam onarıyordu. Başına iplik takılmış iğneyi ayakkabının içinden geçiriyor, sonra da çepeçevre kunduranın tabanını dikiveriyordu.
Bazı deri ayakkabılara ise pençe vuruyor veya kenarlarına ince deri yapıştırıyordu. Zamanla pahalı olan normal deri kullanılmaz oldu, daha ucuza üretilen ve lâstiğe benzeyen “suni deri” yaygınlaşmaya başlandı. Bundan top top alınıp getirilirdi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.