“Senin iyiliğin için, yoksa bana ne!”

A -
A +
“Bana kalırsa bu işten vazgeç. Sana çok bir getirisi olmaz” dedi Muhtar yüzüme bakıp”
 
 
Köyüme yaptığım bir günlük ziyareti anlatmaya bugün de devam ediyorum.
Muhtar da dâhil bütün köylü ağzımdan çıkacak bir lafı sanki hâkim kararıymış gibi bekliyorlardı…
Ben bu durumda nasıl davranacağımı bilemezken muhtarın sesi yetişti imdadıma:
“Bizim çoban görmüş seni. Yine Dereyan’da saatlerce oturmuşsun. Ne anlıyorsun orada öyle oturunca bir bilsem?”
“Sen de her seferinde bilmiyormuş gibi ne sorarsın Allah aşkına. Biliyorsun işte rahmetlik babamı o Karadağ’da filiz dikerken kaybettim ben. Hiç gitmiyor o günler gözümün önünden… Hâliyle o çorak tarlanın yeri bende bir başkadır.”
“Ama baban yiğit adamdı. Allah rahmet eylesin ona” dedi muhtar…
Biraz sessizlik oldu. Kiraz ağacına üşüşmüş kırlangıçlar hışırtıyla havalandı…
“Sen şehirde hâlâ o yazı şeyleriyle uğraşıyorsun değil mi? Kör olasıca adı da gelmedi şimdi”
“Roman yazıyorum” dedim “bitti bitecek inşallah.”
“Hee, iyi iyi. Ne yazıyorsun şimdi? Hani anladığımdan değil ya, merak ettim…’’
“Buraları yazıyorum işte muhtar. Şu dağı, taşı, insanı...”
“Dağdan taştan yazıyorsun demek. Benim anlamadığım bu senin yazdıkların film gibi bir şey mi oluyor şimdi?”
“Bir parça öyle” dedim “ama filmlerden daha iyi.”
Elini sandalyenin arkasına atarak kısa bir süreliğine köylüye baktı muhtar. Tabakasını çıkarıp bir tütün sardı. Ahali çıt çıkarmadan bizi dinliyordu.
“Bana kalırsa bu işten vazgeç. Sana çok bir getirisi olmaz” dedi muhtar kararlıca yüzüme bakıp “köy işlerinden pek hazzetmiyorsun artık bunu cümle âlem biliyor zaten. En azından yurt dışına git derim. Senin enişte Âdem var ya, Arabistan’a adam götürüyormuş, gidiver işte onunla. İki sene çalışsan bir ev kesin alırsın yani.”
“Yani eksik olma muhtar ama ben çalışıyorum zaten” dedim. Beni anlaması için gözlerine manalıca bakıp:
“Çalışmak demek illa da kazma kürek ve yahut keser külünk değil yani.”
Ben böyle söyleyince muhtar tekrardan kafasını arkaya çevirip köylüden medet umarcasına her birinin gözlerine uzun uzun bakındı. Her biri bir başka âlemdeydiler bu sefer. Gurbetten yeni gelenler kendi sıla özlemlerini anlatıyor, ihtiyarlar gözü yerde düşünüyorlardı. Muhtar kendine destekçi bulamayınca gece kadar kara gözlerini gözlerime devirdi.
“Senin için diyorum oğlum ben” dedi sigarayı kül tablasına bastırırken “senin iyiliğin için… Yoksa bana ne!”

          Salih Sezgen

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.