O fotoğrafı görünce…

A -
A +
“Rahmetli babamın anlattıklarını da hatırlayıp bir kez daha üzüldüm...”
 
 
Tarihçi ve arşivci olduğumdan eski fotoğrafları görünce merak ile meslek icabı dikkatimi çekiyor. Gördüğüm fotoğrafta bir gezi esnasında "Millî Şef"in ayakkabılarını memurun öpmesi görülüyordu ki o yıllardaki vergi zulmü insanın hemen hatırına geliyordu. Fotoğrafı görünce rahmetli babamın anlattıklarını da hatırlayıp üzüldüm.
Millî Şef devrinde dünya tarihinde eşi-benzeri olmayan bir vergi sistemi devreye sokulmuştu. Yeni sistemin ismi "Toprak Mahsulleri Vergisi"ydi. Şahnalar, yani tek partinin vergi memurları da işte o dönemde devreye girdi. Şahnalar; ekini daha yeşilken hasattan çok önce göz kararı ölçüyor, köylü daha ekinini biçmeden vergi ödemek zorunda bırakılıyordu. Vergiyi tahakkuk ettirmekle görevlendirilen memurlar, ürünün henüz tarlada bulunduğu sırada ve tarla başında tahmin ediyorlardı. Bu tahmine göre ürünün vergisini tahsil ediliyordu. Vergiye 'Yeşil Vergisi' adını köylüler bu sebeple takmışlardı. "Tahmin"e gelen memurların bilgisiz ve keyfî tutumlarından ve rüşvet taleplerinden de halkın çok şikâyeti vardı. Hapiste yatmak cabasıydı...
Köyümüzün ilçemize mesafesi Google'a göre:  51,5 km. 1940'lı senelerde Şahna denilen tahsildarlar rahmetli babama; “Vergin eksik, tamamla gel” deyince, atlardan buğday çuvallarını indirip hayvanları da götürmek isteyince, azarlanıyor:
“Atları götürme, onlar gelinceye kadar rehindir!” diyorlar.
Atları ilçede rehin kalan, daha yirmi yaşında dahi olmayan öksüz babam, 51 km’lik yolu yaya dönüyor. Babam dedemi hiç görmemiş, daha bebekken rahmetlik olmuş. Daha garibi Mustafa Dedem de adı Mustafa olan babasını hiç görmemiş. Büyükninem dedeme hamiliyken babası Yemen’e askere gidiyor. Şehitlik kaydı gelince de Mustafa adı dedeme veriliyor. Babam da 5 oğlundan en büyüğüne babasının ve dedesinin adını veriyor. Abimin adı da Mustafa.
Çocukken şuna da çok şahit oldum ki, lakapların çoğu kadın adıydı. Adana yazın sıcak olduğundan yaylaya çıkardık. Yüzlerce keçi ve davarı olan ağaların lakapları Zeyneboğlu, Hatunoğlu, Irazoğlu... Çünkü bu ağaların babaları savaşa gitmiş dönmemişlerdi. Babaları tanınmıyor ve bilinmediğinden anne adıyla bilindiğinden lakapları böyleydi.
Askerden dönen bir “Küçük Hacı” vardı. Anneme sormuştum:
-Kocaman adama neden “Küçük Hacı” diyorlar?
Meğer askerliğini Hicaz'da yapmış. Zengin olmasa da hac zamanı Hicaz'da tavaf yapıp, hacı olmuş.
         Gazanfer Şahin
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.